20 Aralık 2015 Pazar
Reenkarnasyonda Zaman Sorunu Üzerine - Özlem Kılıç
Merhaba, Renan Hanım tavsiye ettiğiniz ‘’Görüş Dışı’’ serisi ilaç gibi geldi diyebilirim. Sadece Kitapları tavsiye etmenizin nedeni olan haberci rüyalarla ilgili değil, daha birçok konuda ki sorunun cevabı yerini buldu. Sayenizde daha öncelerde yaşadığım hafızama kazınan veya yakın zamanda çözümleyemediğim konuları değerlendirme ve bazı yaşananlara daha farkındalıklı bakma fırsatı yakaladım. En son okuduğum bölüm ‘’Astral Teknikler ve Beden Dışı Deneyimler’ ’de ki reenkarnasyon üzerine bölümü. Orada yönelttiğiniz bazı soruları zaman zaman bende düşündüm, üzerine kendimce yorumlar yaptım. Şimdi okurken sizde aynı soruları sorunca düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim. Eğer gelişim, evrimleşme, tekâmül denilen bir durum varsa reenkarnasyonun olmaması gibi bir durum bence de söz konusu olamaz. Sadece bir insan boyutunda ve ömründe yaşayıp sonlanmak bu muhteşem sistem için fazla basit olur diye düşünüyorum. Kitabınızda ‘’ fiziken öldükten sonra, fiziki dünyadan farklı bir zaman ve mekân kavramına geçiyoruz. Peki, neden o zaman hep daha önceki yaşamına göre daha ileride bir zaman diliminde bedenlenmeyi seçiyoruz ‘’demişsiniz. Boyutlar arasında zaman farkının olması sizin de dediğiniz gibi iki boyutta ki bedenin titreşim hızının farklı oluşu. Bilinç seviyesini yukarıya taşıyacak, gelişimini sağlayacak bilgiye ulaşmadaki kolaylık açısından aynı imkânlara sahip olmayışları. Bilinç seviyesinde yaşanan gelişime göre zamanın hızı da değişiyor. Astral alemde fizik bedendekine göre gerçek bilgiye çok daha kolay ulaşıp çok daha hızlı bir bilinç açılması yaşıyoruz dolayısıyla zamanı da, geilişim açısından hızlı yükseldiğimiz için daha hızlı akar algılıyoruz. Bilinç seviyesi olarak, nedenini ve nasıl becerdiğimizi bilmesem de yüksek bir seviyeden en aşağı denilecek kapalı bir bilinç seviyesine düştüğümüz belli. Yani bilicimizin başlangıç seviyesi bu en aşağı seviye değil. Bu seviye en yüksekten nedeni bilinmese de en dibe çöküp ve sadece kendi çabamızla yeniden yükselebileceğimiz bir seviye. Bu dibe çöküş, bilincin diğer boyutların ve gerçeğin bilgisine kapatılmasını en güzel anlatan örneğin ‘’Kehf suresinde yedi uyurlar kıssası ile ilgili geçen ayetler’’ olduğunu düşünüyorum. Kutsal kitaplardaki sembolik anlatım göz önünde bulundurulduğunda bu ayetlerde de ezoterizm de ki ortak sembollerin kullanıldığı görülüyor. Kıssa da yedi genç ve Kıtmir adında bir köpeğin bir mağarada yüzlerce yıl uyutulduğu anlatılıyor. Buradaki yedi gencin, bizim bilinç olarak aşağıya iniş evresinde daha önce geçtiğimiz ilahi (üst) boyutların sembolü, köpeğin ise bu boyutlar arasındaki tampon bölge olan astral alemi sembolize ettiğini düşünüyorum. Çünkü astral alem kurt ve köpekle sembolize edilen Mu ve Atlantis ırkının da sahıp olduğu siriusyen bilgiye ulaşabildiğimiz yer. Eski şamanların trans halinde iken rehberlerle iletişim kurup bilgi aldıkları boyutta burası olmalı. Şamanizm le ilgili klasik bilgiler veren kaynaklarda ilk şamanların kadın olduğu, erkeklerin ise demirciliği öğrendikten sonra şamanlık yapmaya başladıkları bilgisi veriliyor. Burada demircilik sembolik bir anlatım olsa gerek. Sonuçta kadın şamanlarda demirci işçisi oldukları için şamanlık yapmıyorlardı. Demir elementinin köpek takım yıldızındaki yıldızdan geldiği demir ile bu boyutun sürekli ilişkilendirildiğine bakılırsa buradaki demirciliği öğrenme astral plan veya siriusyen rehber varlıklarla iletişim kurulabilen boyuta geçebilmeyi öğrenmeleri olsa gerek. Sizinde tecrübelerinizde sürekli aslan ve kedigillerden yardım almanız veya bu ortamda onlara sıklıkla rastlamanız bunun göstergesi zaten. Mağarada uyuyup kalmaları da büyük insiyasyonların genellikle büyük dağ ve mağaralardaki mabetlerde gerçekleştirilmesi olabilir. Aslan çağında yaşayan Eski Atlantis ve Mu uygarlıklarının bilgilirinin Mısırda ve daha başka yerlerde bu tür mabetlerde ki insiyasyonlar sayesinde verilmesi ve en son peygamber haz. Muhammed e vahyin bir dağ tepesindeki mağarada geldiği düşünülecek olursa bu tespitin doğruluğu artmaktadır diye düşünüyorum. Astral alem fizik aleme düşmeden önceki son evre olduğu için yükselmede de yine ilk geçilen yer astral alem. Bilinçsel olark düşüşte sırasıyla geçirdiğimiz her evreye yükselişte de yine sırasıyla atlayacağız . tıpkı Hz. İsa’nin ‘’ilkler son sonlar ilk olacak’’ sözünde oladuğu gibi. Yine bu kıssanın geçtiği ayetlerden birinde şöyle diyor ‘’Hani onlar aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir.” diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir.” diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir.’’ bu ayete göre de aşılan ilahi boyutların kaç aşamadan oluştuğu konusunda bir kesinliğin olamadığını görüyoruz. Gerçekten de bu konuda yorumların yapıldığı bazı kitaplara baktığım da üst boyutların sayısı sürekli bir değişkenlik gösteriyor. Farklı farklı görüşler, farklı farklı sıralamalar yapılmış 9.5.7 diyenler var. Neyse. Üst boyutların olduğu kesin olsa da kaç tane olduğu konusunda şuan bu bilinç seviyesi ile net bir sonuç çıkaramayacağız demek ki. Kıssa ile ilgili son ayet ise şu şekilde’’ Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler. ‘’burada da önce üç yüzyıl artı dokuz yüzyıllık bir uyuma ile toplamda bin iki yüzyıllık bir uyku döneminden bahsediyor. O zaman insanlık olarak bu gerçekliğin bilgilerinden yoksun olarak yaşama süresi bin iki yüzyıl kadar sürecek. Mağarada bu boyutların tümünün hakikat bilgisinin verildiği son kişi, son peygamber Hz. Muhammed olduğuna göre ve Hz. Muhammed’in yaşadığı yüzyılda yedinci yüzyıl olduğuna göre bu yüzyıldan sonra bilinçlerde kesin olarak ciddi bir kapanma ve maddeye yönelme söz konusu olmuş demek ki. Buna göre de yirminci yüzyıl itibariyle de uyuyan gençlerin yani bilinçlerde ki kapalılığın kalkması ile son zamanlarda da sıklıkla telaffuz edilen ortak tabirle ‘’uyanışın’’ başlaması gerekiyor. Aslında bir bakıma da bu yönde gelişmeler başladı. 20. Yüzyıl itibari ile fiziki ve maddi alemden biraz olsun sıyrılma ile sipritüalizmin ortaya çıkışı, parapsikolojinin bilimselleşmesi gibi içsel yöneimlerin başladığı, 21. Y.y. beraberde insanların hepsinde olmasa da çoğu bilinçte bir sorgulama ve arayış sürecine girilmesi bunu destekliyor. Yükseliş ve bilinç açılımı tabi ki kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bir çaba ve emek gerektiriyor. Bilinç sel ve fiziksel olarak evrimleşme ve gelişmenin olduğu ilerlemenin yukarıya doğru gerçekleştiği boyutta zamanı ileriye doğru akar hissediyoruz. Her gelişme ve aşama kaydettiğimiz anda bir alt seviyedeki bilincin yaşandığı seviye bizim için geçmiş oluyor. Bu duruma göre o zaman insan boyutundaki bilinç seviyesine düşme aşamasında fizik aleme inişte zamanı geçmişe doğru akar bir şekilde algılamış olmalıyız. Yükselme ve evrimleşme amacında olduğumuz bu boyut tada zaman algısı tersine döndü ve geleceğe doğru akar hal kazandı. Fizik alemde insan boyutunda yüzde yüzlük bir bilinç açılımı yaşadığımızda o zaman zaman algısıve hatta fizik alemde ki bir çok şeyin algısı da bizim için altüst olacak. Fizik alem de her şeyin alt üst olması yer değiştirmesi kıyamet olarak nitelendiriliyor. Kıyametinde kelime anlamının ‘’diriliş’’, ‘’uyanış’’ olduğu düşünülecek olursa kıyamet esnasında güneşin batıdan doğacağı bilgisi ve yaşanan % 100 lük açılım ile(kıyamet), zamanı tersine yada daha farklı olarak algılayacağımız da ortaya çıkıyor. Bilinç seviyesinin yüzde üzerinden açılımıyla ilgi bir şeye değinmek istiyorum. Şu anda dünya üzerinde insan ırkının ortak olarak bulunduğu bilinç seviyesinin en alt aşamasının %15 olduğu söyleniyor. Yani biz aklımızın, zekâmızın sadece %15 ini kullanabiliyormuşuz deniyor. Bu bana göre en alt limit daha üst bilinçlere ulaşmış biliçler de var. Bunlar tekâmül yolunda daha fazla yol kat edenler. Örneğin sizin görüş dışı kitabınızda paylaştığınız bir tecrübeniz var. Burada başka bir boyuta geçtğiniz de bazı negatif güçlerin sizinle ilgili konuşmalarına şahit olduğunuzu, kendileri için bir rakip olduğunuzdan bahsettiklerini, ayrıca %66 oranını duyduğunuzdan bahsediyorsunuz. Siz her ne kadar farklı yorumlamış olsanız da buradaki %66 oranı sizin o tecrübeyi yaşadığınız dönemdeki bilinç açılım oranınız. Negatif güçler şu anki genel bilinç seviyesinde olan kişileri kendi kötü emelleri için kullanabiliyorlar. Şu anki bilinç aşamasındaki bizler bu olumsuz olayların bize onların yönlendirmeleri ve tuzakları ile yaptırıldığını fark edemiyoruz. Bu farkındalığı yaşayamadığımız için negatif güçlerin malzemesi olabiliyoruz. Bunu anlayabilecek bir farkındalığa ulaştığımızda sizde olduğu gibi gerçekleşen bu tip tecrübeler bazı şeyleri engellememizi en basitinden başkalarının bu tuzaklara düşmemesi için bir bilinç açılımı yaşamasına katkı sağlamamızı sağlıyor ve onlar için belli bir orandan sonra %66 gibi bir rakip olarak algılanmaya başlıyorsunuz.
Peki neden tekrar bedenlenirken neden hep ileriki bir tarihi seçiyoruz da geçmişte bedenlenmeyi seçemiyoruz? Bilinç, fizik bedenden ayrıldığında yani ölümden sonra geçtiği boyutta zamansız ve mekânız bir ortamda bulunuyor diyorsunuz. Zamansız olmasının nedeni bilinç olarak ne bir ilerleme nede bir gerileme yaşamadığı yerinde saydığı bir boyut içinde olduğundan olmalı. Eğer ki, gelişimine devam etmesi gerekiyor beli bir seviyeye gelmek için emek harcamaya devam etmeyi tercih ediyorsa ki, seviyesi itibari ile başka tercihi olmayabilir, kaldığı yerden devamı için bir önceki yaşamından hemen sonraki bir zaman dilimini seçiyor. Gelecek zaman reenkarnesi konusuna gelince, bence her bilinç bir gelecek zaman reenkarnesi. Zaten tekâmül dediğimiz evrim, gelişme dediğimiz şey yeniden öğrenme değil ki bilinenleri ve unutulanları hatırlama çabası. Bizi gelişime götüren her bilgi unutulan ve hatırlanılan bilgi aslında. Düşüşü yaşamadan önce sahip olduğumuz önceki bilinç seviyesine ulaşma çabası içerisindeyiz. Gösterilen emeğe göre ve rehberler tarafından yapılan hatırlatma yardımları ilede yeni bir bilgi öğrenmiyor daha önce üst biliçler deki hayatlarımızda sahip olduklarımızı hatırlıyoruz. Daha alt bilinçlerdeki yaşamların daha sıklıkla e net olarak hatırlanması var olan kayıtlı olan alt bilince ulaşmak için fazla emek harcanmaması gerektiğinden. Alt biliç daha aşağı seviye ye iniş geçmiş zamanın akışını geçmiş diye algılamamıza neden olduğundan alt bilinç seviyesinde olduğumuz zamanları geçmiş yaşamlar diye adlandırıyoruz. Ancak gelecek dediğimiz şu ankinden daha üst aşamadaki bilince ulaşmamız için ciddi emek harcamamız gerekiyor ve bunu geçmişi hatırlamaya göre daha yavaş yapıyoruz. Bu gelecek zaman reenkarnesine de, yani üst bilince ulaşma ve gelecekte yaşadığımız geçmişi hatırlama çabasına da tekâmül, evrim gelişim diyoruz. Gelecek zamanı daha hızlı hatırlayanlar bilinç seviyesi yüksek olanlar kitabınız bir bölümünde bahsettiğiniz gibi zamanın birkaç adım önünde gidenler. Onlar bana kalırsa burada olmayı bir görevli olarak tercih edenler daha alt seviyedeki diğer bilinçleri geleceğe taşımakla görevli olan üçüncü dikkat üstatları. Birde genele göre sahip oldukları yüksek bilinç ve ilmi bilgi ile büyük teknolojik buluşlar yaparak insanları geleceğe taşıyan bilim adamları. Onlar gelecek yaşantılarını en hızlı hatırlayan hatta belki de hiç unutmayanlar, gelecek zaman reenkarneleri. Gelecek yaşamlarından kalma bilgilerini şu anki yaşamdaki bilinç seviyesindekilerin kaldırabileceği ve ihtiyaçları oranında paylaşabiliyorlar. Daha üst bilgileri paylaştıklarında anlaşılamayacakları ve o bilgiye karşısındaki kitlenin hazır olmadığını bildikleri için en uygun oranda ve en uygun şekilde bunu yapmaya çalışıyorlar. Peki, reenkarnasyonumuzda bir kedi, bir köpek, bir martı, bir lale ve bir kaldırım taşı olmazmıyız? Bana kalırsa buda olağan ve gayet mantıklı bir durum. Maddi boyutta var olan her şey bir enerji ise ve her enerji bir bilince sahipse ,üzerinde zamanın etkisi görülen her varlıkta gelişim ve tekamül içindedir. ‘’Görmedin mi ki, gerçekten göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Tanrı’ya secde etmektedirler.’’(22/hacc-18) ayetin de de görülüyor bu. Var olan her şeyin secde etmesi (gelişim ve tekamül içinde olması) için bir bilince sahip olması gerek dolayısıyla burada bunun olduğu gayet açık bir şekilde açıklanmış. Her bilinç maddi alemde en aşağı madde formundan başlayarak evrimleşiyorsa bu taş toprak bitki hayvan insan formlarına geçişle olmalı.(cinler hangi aşamada hiçbir fikrim yok) Çünkü ,topraktan geldik toprağa gideceğiz. Topraktan yaratım mitinde de anlatılmak istenilen bu olmalı. Bilinç her formda ulaşması gereken seviyeyi tammladığın da bir sonraki forma geçiyor ve her formun algıları farklı kodları olduğundan bir önceki formun algısını hissedemiyor. Karmik sorunlarını da her form kendi içinde çözümlüyor ondan sonra diğer forma geçiyor olmalı. Diğer bir formda yaşadığı her hangi bir anısını hatırlanmaması da o bilinç seviyesinin belki de bir anı kaydedecek kadar gelişmiş olmamasıdır. Ya da hafıza kaydettiği anılarını bulunduğu formun algısına uygun şekilde şekillendirip hatırlatıyor da olabilir… Reenkarnasyonla ilgili Kitabınız da yönelttiğiniz sorularınıza, Biraz tassavvufi, bıraz sipritüalist, biraz bilimsel bilgiler ve birazda benim kendi yorumlarımla harmanlayarak çıkardığım yorumlar bunlar. Sizinle de paylaşmak istedim. Başarılarınızın ve paylaşımlarınızın devamını diliyorum sevgiler…
Özlem KILIÇ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
:)
YanıtlaSilÇok güzel
YanıtlaSil