2 Ocak 2014 Perşembe

Manevi Boyut ve Yayınların Karışıklığı



Manevi Boyut ve Yayınların Karışıklığı
Manevi boyut diyoruz da, peki o kavramdan ne anlamamız gerektiğini biliyor muyuz?

Şunu hemen söylemeliyim ki, bu bir tek “yerin” işi değildir. Soyut değil, oldukça cismanidir. Ayrıca birbirinden çok farklı “yerler” mevcuttur. Birçok farklı ekip, birçok farklı “yayın” yapar. Dünya üzerindeki uydu sistemleri gibi düşünebiliriz bunu. Birçok ülkenin kendi vatandaşları için ürettiği uydu vericileri var. Normalde yapılan yayınların hedef kitlesi de yayın yapan ülkenin kendi vatandaşlardır. Ama uydu alıcısını birden çok ülkenin yayınını almaya ayarlayabilirsiniz. Tek sorun, ekrana yansıyanların veya duyduklarınızın hepsini anlamıyor olmanızdır. Bu durumda öncelikli olarak yayınların arasındaki farkları tespit edip onları birbirinden ayırmanız gerekir. Kanalları ayırıp, sınıflandırıp bir düzene koymalısınız. Obsesyon ihtimaline karşı tetikte olmalısınız. Sürekli olarak ve aynı kanaldan bilgi aldığını anlatanların birçoğunun varlıklarca obsesyona uğramış oldukları bilinen bir gerçek.

Bu yolda aşama kaydettikçe yayınların karışıklığı daha da belirginleşiyor. Manevi dediğimiz boyutun farklı yayınları arasında, kapsamı “kendi vatandaşları”nı aşanlar var. Bu noktada iyi niyeti sorgulamaya başlamak gerekir. Mesela ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım ama benim yerel kanallarım arasında orijini farklı olanlar var. Türk gibi görünüp, Türkçe yayın yapıp ama Türk olmayanlar var. Bu yayının şu an insan zihni harici tespit edilemez bir frekansta olduğunu düşünün. O zaman onu kendi düşüncelerinizden nasıl ayırt edeceksiniz? Şu anda ben cesur bir iddiada bulunmak istiyorum: Bize yönelik yayınlar arasında, zihin kontrolü, reklamasyon, hastalık üretme gibi programlar var. Bunların üst boyut ve mekân olanları olduğu gibi, muhtemelen yersel işbirliği yapanlar veya bu teknolojiyi çözmüş olanlar da var. Bunu bana düşündüren şey, dikkatli gözlemlerim… Radyoda şarkı yayınlanır gibi, hastalık kelimeleri yayınlanıyor… Gece gündüz bu zihin kontrol biçimlerine maruz kalıyoruz. TV izlememek çözüm getirmiyor. Başka frekanslar var ve de onların hedefi direkt olarak bilinçdışı zihin. Oraya ekilen bir düşünceyi kendimizin sanıyoruz. Böylece çok kolayca kendimizde bir hastalık, inanç veya aklınıza başka ne gelirse, üretebiliyoruz… Düşünün ki bilinçdışına sürekli olarak “kanser, onkoloji, metastaz” kelimeleri veriliyor. Derin bir meditasyon dışında bu kelimeleri algılamanız imkansız gibi. Zaman içinde beyin, bu kelimeleri tıpkı bir tohumu toprağa diker gibi, benimseyip dikiyor. Peki, cinnet vakalarının artışı hiç dikkatinizi çekmiyor mu? Özellikle bazı bölgelerde yoğunlaşmaları? Şizofren dediğimiz kişiler sesler duyduklarını söylerler. Emir cümleleri içeren sesler. Bir anda bir uğultu gelir, kulakta çınlama ile birlikte tekrar edilen emir kelimeleri… Acaba bunların ne kadarını zihinler kendi kendine yapıyor diye sorgulamak gerekir. İnsanları dinsel ve milliyetçi açıdan düşünce ve mantıktan yoksun bir fanatiğe, bir robota dönüştüren yayınların yapılma olasılığı ne kadardır? Gerçekte düşündüklerimizin, hissettiklerimizin kaçta kaçı bizim? Şu anda ülke ve dünya medyasının propaganda yaptığını herkes biliyor. Bundan dolayı çoğu kişi artık TV izlemiyor, radyo dinlemiyor… Ya bilmediğimiz bilinçaltı propagandalarını ne yapacağız?
(Görüş Dışı kitabımdan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder