İnsanın
tanrıya itaat etmesi, onun buyruklarını sorgusuz sualsiz yerine getirmesi, asla
kuşku duymaması hemen tüm dini inançların merkezini oluşturur. Çünkü empoze
edilen dini öğretilerde insan, yaratıcıya bir kul olarak tanıtılır ve
yaratıcıya itaat etmemesi, onu şeytanın bulunduğu isyankar seviye indirip bir
kafire dönüştürür. İnsanın tanrıya mutlak itaat etmesi gerekliliği görüşü, bu
tanrının kızan köpüren, emri getirilmezse hiddetlenen, insanın kulluğuna
ihtiyacı olan bir varlık olduğu varsayımını getirir. Uzak geçmişte bu
inançların tohumlarının atıldığı zamanlarda insanlar asla kendine benzemeyen
bir tanrıyı tahayyül edememişlerdi, dolayısıyla onu şişkin bir egoya sahip bir
insan mizacında resmettiler. Maalesef bu mutlak efendi-tanrı ile onun itaatkar
kulları görüşü bugün “modernleşmiş” inanç akımlarında bile çokça taraftar
topluyor.
Yalnız
işin teori değil de pratik kısmına geldiğimizde işler değişebiliyor. Metafizik
algısı açılan herkes birçok inorganik varlıkla (cinle), ölen kişilerin
ruhlarıyla, rehberlik etmeye çalışan başka ruhlar ve sahte üstatlarla
karşılaşabilir. Fiziken görünmez olan bu öte alem varlıkları hakkında
bildiklerimiz, genellikle onların söylediği kadardır. Spritüalist ve
neospritüalist pratisyenler ile medyumlar en düşüğünden en yükseğine birçok
varlıkla irtibat kurduklarını anlatırlar. Bu varlıkların bir kısmı kendini hiç
olmadığı ve yakında olamayacağı mevkide ve bilgelikteymiş gibi tanıtır ve
gerçekten öyle olup olmadıkları anlamak, medyum ya da operatörün hem konuyla
ilgili geniş bilgi sahibi olmasına hem de irtibata girilen varlığın ayrıntılı
olarak konuşturulup incelenmesine bağlıdır. Benim de iletişime girdiğim
varlıkların sınıfını belirlemek için kendime koyduğum bazı kıstaslar var.
Negatif ve obsedör olma (musallat olma) derdindeki varlık ve ruhlar üç aşağı
beş yukarı ortak bir dili kullanırlar. Genelde bilgiçlik taslarlar ama biraz
sıkıştırıp daha detaylı bilgi istediğiniz anda ya konuyu sonraki bir zamana
ertelerler, ya saçmalarlar ya da hep aynı şeyleri tekrarlayıp dururlar.
Bilgiçlik taslamalarının sebebi elbette sizi etkilemek ve kendi egolarını
tatmin etme isteğidir. Özellikle negatif olanların tümü emir kipli konuşur, bir dini
ve sadece o dini dayatır, sizi yönlendirmeye çalışır, bir şeyleri yapmanızı
veya yapmamanızı ister, iradesini size dayatır, olmadı korkutur ve tabii ki
kendisine itaat etmenizi ister. Astral gözü veya işitisi açılan insanların veya
yazıcı medyumların (veyahut ta celse operatörünün) bilgisi, sezgisi ve idraki
iyice artana kadar ona birçok varlık gelecek ve bunların da birçoğu bu
anlattığımız türden olacaktır. O halde dini kitaplarda bahsi geçen itaat beklentisini
bilen bazı varlıklar, bunu cahil ve itaat etmeye dünden razı olan insanları
obsede etmek için kullanamazlar mı? Kullanmaya çalıştıklarını birçok vakada
gördüm ve eğer ben basit bir insan olarak bunu anladıysam, sonsuz mutlak
yaratıcının da bu tehlikeyi biliyor olması lazım. Muteal varlık asla bir
insan gibi düşünülemez ve ona ulaşabilmeyi ümit edenlerin, itaat
beklentisinde olan bir varlığa kanmamaları gerektiği düşüncesindeyim. Çünkü yaratıcıya ulaşana
kadar bin bir badire atlatması gereken biz insanların, metafiziğe daha ilk
gözümüzü açar açmaz bu tuzağa düşme ihtimalimiz var ve bunu önlemenin tek yolu
kendine ister tanrı ister Allah, isterse de melek desin asla ve asla hiçbir
varlığa irademizi teslim etmemektir.
Son zamanlarda sık olarak sorguladığım bir konuydu; dinlerin insanların iradesine hükmetmeye çalışan varlıklar tarafından gelip gelmediğini anlamak. Sevgi ve ışıktan yana olan hiçbir varlığın kendinden olmayanı yok et gibi bir mantık güdemeyeceğinden yana bir tahminde bulunmuştum. Erk bir zihniyetle özgür iradeyi hapsetmeye çalışan hiçbir düşünce saygıyı hak etmez.
YanıtlaSilTabi sizin gibi uzmanlar konuyu daha derin düşünebiliyor.
Teşekkürler. Çalışmalarınızı yakından takip ediyorum, bu kadar insana yardımcı olabilmek güzel bir duygu olmalı.