28 Eylül 2017 Perşembe

ENERJİYİ ARTIRAN FAKTÖRLER


ENERJİYİ ARTIRAN FAKTÖRLER
            - Kusursuzluk sayesinde saf enerji biriktirilir. Yeterince enerji biriktiğinde ve zamanı gelip de zorluklarla sınadığında, bize meydan okuduğunda, bizi aşmamız gereken engellerle karşılaştırdığında, formlu varoluşun da dışına çıkabilecek bir dehliz bulur ve sınırı aşarız. Başka bir değişle insan, yeterince büyüdüğünde ve enerji toplayacak bir olgunluğa eriştiğinde büyük bir sınavla karşılaşır ve onu bu sınavı başarıyla vermesi beklenir. Eğer karşılaştığı büyük zorluğu aşma irade ve becerisini gösterirse, varoluşun sınırlı alanının dışına çıkabilir.
            - Peki, bunu nasıl yapacak? Bu konunun doğrudan bir cevabı yoktur. Çözümün nasıl olacağını ancak sezgiyle buluruz. Bize sezgi yol göstermelidir, eğer yol göstermiyorsa, bunu izah etmenin lüzumu yoktur. Çünkü bazı bilgilerin izahı mümkün değildir. Bu sınavın nasıl aşılacağı meselesinin kelimelere dökülmesi, açıklanması pek de mümkün değildir.
            - Kişi için düşmanların değeri çok büyüktür. Düşmanlar kişiye yoğun bir enerji aktarırlar. Kullanabilirsen, çok hızlı büyürsün. “Düşman” kelimesini en geniş manada kullanarak, sürekli veya yoğun çatışma yaşadığımız insanlar, olaylar, fikirler, zihniyetler vs. gibi düşünmeliyiz. Düşman, bir aile yakınınız, eşiniz, kardeşiniztanrı bizi, rakibiniz, kayınvalideniz olabilir. Düşmanla çalışma gerekliliği, Toltek büyücülük sanatındaki en önemli konulardan biridir.
            - Kusursuzluk, güce layık olmayı getirir. Güç ile enerji aynı şey değildir, arada çok önemli bir fark vardır. Güç, kimseye ait değildir. Gücün kendine ait bir bilinci vardır. İnsan gücü elde etmez, ancak ona layık olabilir. Enerjiyi mıknatıs gibi çekersin, güç ise seni fark eder, sana katılır. Gerçeklik kalıplarını deler.
            - Bir zorluğu, sorunu, engeli anlamak, nedenini ve bilgece çözümünü bulmak, onda saklı enerjiyi kendine almaktır. Böylece bu sorun her neyse, enerjimizi eksiltemeyecek, biz onda saklı enerjiyi alacağız. Buna “Toltek Avcılığı” derler.
            - Sürekli gözlem yapma, ayırt etme, farkındalık: Gerçeği sahteden, faniyi kalıcıdan, doğruyu yanlıştan, önemliyi önemsizden, faydalıyı faydasızdan, gerçek bilgiyi sahteden ayırt etme ve tanıma… Gözlem ve ayırt etme, yolun sadece başlangıcında değil, her adımında yapılmalıdır. Her biri bizi kendisinin geçek olduğuna inandırmaya çalışan fiziksel, astral ve mental giysileri gerçek ben’den ayırt edip tanımak gerekir.
            - Sadece kendini gözlemlemeye ve değiştirmeye çalışmalı, dışarıyı veya dünyayı değiştirmeye uğraşmamalıdır. Hakikatte dışarısı diye bir şey yoktur. Kendimizi değiştirmekle, dünyadaki her şeyin yerli yerine oturduğunu görürüz. Matrix filminde küçük bir çocuğun bir demir kaşığı iradesiyle nasıl büktüğünü açıkladığı sahneyi hatırlayın: “Bir kaşık yok!”
            - Hakikat, sadece sevgi, merhamet ve saflık varsa açılır. Kişisel çıkar varsa ona ulaşmak mümkün değildir. Çünkü hakikat, ruhsal/formsuz alana aittir oysa çıkarcılık, egoyla ilgili bir durumdur ve bildiğiniz gibi ego, maddi/formlu dünyaya aittir dolayısıyla hakikatin maddi olmayan alanına temas edemez.
            - Kötülüğü anlayabilirsek, iyiliğe dönüşür ve bize enerji olarak geri döner.
            - Gerçek ve saf ruhaniyet hiçbir şekilde konuşmayla ve tartışmayla elde edilemez. Ona, doğru bir zihin ve bilinç pratiğiyle ulaşılabilir.
            - Gerçek bilgelerin unvanı olmaz, onay beklemezler. Derin bir tevazudadırlar, tevazu enerji yükseltir, unvan ise eksiltir. Bu yüzden saygı bekleme araçları haline getirdiğimiz farklı unvanlar, kimlikler ve tanımlamalar enerji yitimine sebep olurlar. “Ben bir iş adamıyım, profesörüm, reiki masterim, şifacıyım…” diye uzayıp giden bin bir çeşit kimlik, sanal bir benlik yaratma yolunda yüksek miktarda enerji harcatırlar.
            - Gerektiğinde dinamik, yeri geldiğinde ise dingin ol. Dışarıdan güçsüz görünecek kadar dingin. İçindeki tanrıyı ne zaman harekete geçireceğini bil. Çevreyle, dünyayla, doğayla ve zamanla uyum içinde ol. Faal olacağın bir zaman ve dingin olman gereken başka bir zaman var. Kedileri örnek al.
            - Dışarıdan gelenlere değil, kendi ürettiğin düşüncelere bakmalısın. Çünkü her zaman ve her koşulda belirleyici olan dış değil, içtir.
            - Metafiziği algılamak ve idrak etmek: algılayabildiğin derecede enerji kazanırsın. Öte dünyaları görmeye başlamak, oradaki enerji barındıran özel eşyaları, varlıkları görmek, dokunmak, enerji kazanmaktır. Çünkü algıladığın şey sende yaşam kazanır. Algılayamadığın şey senden uzaklaşır, ayrılır ve ölür.
            - Bütün bunlar için saf bir niyet gerekir. Çünkü insanın niyeti saf değilse, biriktirdiği enerji onu da öldürür. Bu, tıpkı çok parası olan bir alkoliğin kendini tüketmesine benzer.
            - Gülmek, tüm olumsuz kalıpları kırar.
            - Gerekli temel vasıflar: Erdem, hizmet sevgisi, saflık, dürüstlük, adalet, sabır, soğukkanlılık, dinginlik, cesaret, güven, hakikate yönelmek. Tüm bunlar, Logos’un şu önemli üç vasfının dünyadaki yüzüdür: Bilgelik, İrade, Sevgi
            - Tesir mekanizması: Üzüm üzüme baka baka kararır kuralından yola çıkarak, bulunduğun alanı ve tesir yayan kişi ve objeleri seçmelisin. Uygun bir alan veya kişi bulamıyorsan kitaplardan istifade edebilirsin.

Seminer notlarından...

ENERJİYİ EKSİLTEN FAKTÖRLER


ENERJİYİ EKSİLTEN FAKTÖRLER:

            - Ego, kibir ve geçmişe takılıp kalmak: İnsanın tutunduğu geçmiş, tıpkı gereğinden fazla eşya gibi güç kaybına sebep olur. Ego hakikat kavramıyla asla yan yana gelemez, sanrı duvarını aşamaz, varlığını yalana ve yanılgılara borçludur, maddi dünyaya ait bir enstrümandır. Maddi olanın ise maddi olmayanı algılaması, formsuz-ruhsal alanlara temas etmesi mümkün değildir. Ego, sürekli güçlenmeyi talep eder, sürekli enerji ister. Güçlendikçe ayrı bir gerçek “ben”lik kazanır ve bu kimliğini devam ettirme çabasında aşırıya kaçması halinde ait olduğu kişinin musallatına dönüşür. Ego, alt katmanların enerjisini biriktirir, üst katmanların yüksek enerjilerine uygun bir yapı değildir. Devamlılığını sağlamak, varlığını hissettirmek ister ve bu yüzden geçmişle ilgilenir, geçmişte kendine bir tarih yaratma/ yazdırma çabasındadır. Gelecekle de ilgilenir çünkü gelecekte de var olmak ister. Ego’nun ilgilenmediği tek an, şimdi’dir çünkü şimdi’nin içinde kaybolmaya yüz tutar.
            - Travmalar: Bilinçli veya bilinçsiz olarak gelişmeye niyet edip bu yolda ilerlemek yönünde bir irade ortaya koyduğumuzda ilk olarak kendi travmalarımızla karşılaşırız. Travmalar, gelişimi önleyen bariyerlerdir. İnsanın eterik bedeninde kolayca tespit edilebilecekleri gibi, zihin alanında da “görülebilirler”. Travmaların yarattığı blokajlar çözülür çözülmez o zamana dek engellenmiş olan metafizik enerjinin akışı başlar. Çözülmezlerse tutundukları yerlerdeki enerjiyi bir kara delik misali emmeye devam ederler. Bu sebeple eğer ruhsal ilerleme konusunda samimiysek, öncelikle kendimizden kaçmaya son vermeli, hasıraltı ettiğimiz, bilinç eşiğinin altına gömdüğümüz büyüklü-küçüklü travmatik anıları su yüzüne çıkarmalıyız. Aksi takdirde onları daha ilk astral deneyimimizde bir korku, öfke, nefret veya üzüntü formuna girmiş olarak buluruz ve ne olduklarını bile anlayamadan metafizik gelişim yolundan daha başlamadan dönmeyi tercih ederiz. Travmalar enerji kaybına sebep olmakla birlikte çözüldüklerinde kişiye inanılmaz bir enerji, bilinç ve farkındalık katarlar.
            - Kelimeler-Olumsuz ifadeler-Çok fazla konuşmak: Her bir kelime bir varlık ve enerji paketidir, bunu mutlaka hatırlayalım. Bütün kelimelerin bir enerji yükü ve bir geçmişi vardır. Bu yüzden dualarımızda kullandığımız eski kelimelerin daha çok işe yaradığı düşünülür. Kelimelere enerjiyi veren, onları kullananların niyetleri ve enerjileridir. Biz konuştukça 1.dikkat, yani dışsal/fiziksel insan oluruz. Bu yüzden konuşmadan önce sözlerin bilgece, yararlı ve sevgi dolu olmasına dikkat etmek gerekir. Eğer yararlı, bilgelik veya sevgi dolu bir şey söyleyemiyorsak susmak en iyisidir. Bazı tarikatlarda uygulanan sessizlik orucunun sebebini anlamış olmalısınız.
            - Bağlayıcı sözler vermek: Bir söz verdiğimizde, o sözü yerine getirene dek enerji alanımızda kalır. Sözü verdiğimiz andan onu tamamladığımız ana kadar köprüye benzer bir enerjisel geçit oluşturur. Eğer söz verdiğimizi yaparsak, bu köprüden iyi bir enerji alınır. Ama sözün yerine getirilememesi durumunda bu enerji yok olur.
            - Çok fazla eşya, arkadaş, iş, uğraş sahibi olmak: Bunlar güzel ve doğru görünmekle birlikte hem metafizik odaklanmayı zorlaştırır hem de enerjiyi dağıtır. “Maddi servet, ruhun mezarıdır!”
            - Sürekli önemsiz şeylerle vakit harcamak, bir sürü ıvır zıvır eşya, incik-boncuk gibi yararsız şeyler edinmek, hem enerji kaybına sebep olur hem de parazit varlıkların kişiyle bağlantı kurmasının önünü açar.
            - Fazla sorumluluk yüklenmek: Gelişime karar verdikten sonra yeni sorumluluk akitleri yapmamak gerekir. O ana dek mevcut olan akitler bizim karmik borcumuzdur ve yerine getirilmelidir ama yaşamın fiziksel tarafına ait yeni sorumluluklar üstlenmek söz konusu olduğunda oldukça seçici davranmak ve yük teşkil edecek sorumluluklardan mümkün mertebe kaçınmak gerekir.
            - Yalan: Yalan, gerçekliği çarpıtmaya çalıştığı için önce insanın kimyasını bozar, fiziksel hastalıklar yaratır, sonra da kişinin yolunu kaybetmesine sebep olur. Yalanın şeytanla özdeşleştirilmesi boşuna değildir. Yanlış bilgi enerji azaltır, doğru bilgi enerji yükler.
            - Bağımlılıklar, her türden maddi-manevi bağımlılık: Bunlara aile, eş-dost, iş, alkol, yeme-içme, sigara, kumar gibi bağımlılıklar girer. Bağlılık ile bağımlılık farklı kavramlardır. Biz sevginin sebep olduğu bağlılıktan değil de korkunun ve egonun sebep olduğu negatif bir duygu durumu olan bağımlılıklardan bahsediyoruz. Ruhsal/inançsal bağımlılıklar da buna dahildir. Son yıllarda bağımlılıklara bir yenisini ekledik, birçok insan devamlılık göstermeden bir kurstan diğerine, bir hobiden diğerine, bir atölyeden, dersten, seminerden vs. diğerine koşup dururken hem enerjisel yönden ve hem de maddi yönden tükeniş yaşamaktadır. Buna kişisel gelişim bağımlılığı diyebiliriz. Bağımlılığın neticesinde onlarca sertifikayla ve karmakarışık bir kafayla dolaşırken hala bir şeyleri yetersiz bulur veya bir şeyleri kaçırdım diye telaşa düşeriz. Ya diğerleri bizden fazla öğrenirse! Allah korusun, ya geri kalırsak? Ancak bu hızda koşturmaya devam edersek elimize hiçbir şey geçmez. Enerjisel olarak dibe vurur, hakiki yolun yönünün dışarıya değil içeriye doğru olduğunu öğrenme şansını kaybederiz.
            - Korku, endişe, kaygı, beklenti gibi duygular: Pozitif veya negatif beklentiler, enerjiyi etkileyen faktörlerden biridir. Beklentiler yerine niyeti ortaya koyup olayları akışa bırakmak en doğrusudur. Konu her ne olursa olsun dua ve istekte bulunurken klasik tabirle 'her şeyin hayırlısı' talep edilmelidir.
            - Zihinsel dağınıklık: Feng-şui, aslında zihinsel odayı, yani bilinç alanını temizlemek ve düzene sokmaktır. Zihin dağınıklığının mutlaka önüne geçmek gerekir. Dağınık bir zihin enerji kaybeder ve odaklanması neredeyse imkansız hale gelir. Bunun için yaşadığımız fiziksel mekanın da düzenli ve sade olması elzemdir. Astral gözümüz açıldığında genelde önce kendimizi zihin mekanımızı temsil eden evimizde buluruz. Eğer bunu yaşayacak olursanız, evin ve odaların temiz ve düzenli olup olmadığına dikkat edin. Değillerse, ortam kirli ve dağınıksa, zihninizin de biraz temizlenmeye ihtiyacı var demektir.
            - İnatçılık, dış dünyayı kontrol etme isteği, arzu, hırs, heves, açgözlülük: Ego kaynaklı olan bu duyguların hepsi de ölü doğan çocuklardır ve bize zarar verirler. Dış dünyayı kontrol etme arzusuna bir son vermeliyiz. Bizden çok daha yukarıda, esenliğimizi isteyen, bizi kollayan, gözetleyen ve bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu o geniş ufkunda daha iyi görebilen bir üst bilinç olduğunu asla unutmamalıyız.
            - Aşırı fiziksel çalışma, yorgunluk: Gereğinden fazla yorulmak, obsesyona kapı aralar. Enerji alanımıza eklenmek isteyen varlıklar, fiziksel düşüş gösterdiğimiz zamanları kollarlar.
            - Aile bağlarının kopması: Bizler sosyal varlıklarız. Hayatımızı tek başımıza  yaşamaya karar vermemiz mümkün ise de bu durumda bazı şeyleri feda etmek zorunda kalırız. Özellikle aile üyelerinin birbirinden fiziki ve ruhsal olarak kopması, enerjiyi darmadağın eder. Çok değil daha 30-40 yıl öncesine kadar çok güzel geleneksel bir aile yapımız vardı. Bütün aile bir arada tek bir yerde bulunur, aile üyeleri birbirlerine maddi ve manevi açıdan destek olurdu. Bu destek, enerji olarak da yansırdı. Aile üyelerinin farklı evlere, şehirlere ve hatta ülkelere dağılması, her bir ayrılışta gövdeden çıkan büyük dallarından birini kaybeden ağaca benzetir bizi. Derin yaralar alır,  gerektiği gibi beslenemez oluruz.
            - Şehir hayatı: Şehirleşmeyle birlikte ortaya çıkan sorunların başında gelen stresin bozucu etkisi hepimizin malumudur. Şehir hayatının bize dayattığı kapalı ortamda yaşama mecburiyeti bizi görünenden çok daha kötü etkiler. Doğadan kopmak bizi strese sokar ve suni ortamın devam etmesi halinde doğal yaşam dengemiz, akıl ve ruh sağlığımız bozulur.
            - Genetik yapımıza aykırı beslenme biçimi ve göç: Eğer atalarımız Orta Asya’dan geldiyse, en uygun beslenme biçimimiz onların geleneksel beslenme biçimine uygun olandır diye düşünüyorum. Çünkü bedenimiz o kadar hızlı evrilmez ve ataların genetik kodlarının uyumlu olduğu, eskiden yaşadıkları ortamda bulunan gıdalara aşinadır.
            - Gerçekleşemeyecek kadar zayıf enerji içeren dualar, mevcut olan düşük seviyedeki enerjiyi de dağıtır. Her dua, bir isteğin yerine gelmesi için evrene yollanan bir enerji paketidir. Eğer bu enerji paketinin yükü, duayı gerçekleştiremeyecek kadar zayıfa maalesef enerji bize geri dönmeyecektir. Dua ederken kendi enerjimizi harcamamak için, bizim için tasarlanmış ilahi kader yoluna tutunarak “Tanrım, sana havale ediyorum.” demek suretiyle duayı mümkün olan en yüksek enerjiye sahip makama gönderelim.
            - Kalıplaşmış bilgiler, insanı kapalı şişeye dönüştürürler. Kişi, yeni ilave enerji-bilgi alımına kapalı olur. Bu kuralı neredeyse tüm kitaplarımda anımsatma ihtiyacını duyuyorum. Zihnimizde yerleşik kavram ve kalıpların görüş alanımızı sınırlayan pencereler olduğunu ne zaman anlayacağız? İçine yeni enerjilerin dolabileceği kapağı açık bir şişe olmamız için dogmalara ve katı bir görüşlere saplanıp kalmamak, hatta yeri geldiğinde iki kere ikinin dört ettiğinden dahi şüphe duymak gerekir.
            - Yargılamak: Kimin neyi ne için yaptığını bilmemiz mümkün değildir. Başkalarını yargılamak, sadece kendi düşüncesini doğru kabul etmektir ve bu tavır elbette ki egolardan kaynaklanır.
            - Grup seçimi: Enerjimiz, çatısı altına girdiğimiz grubun ortak enerji alanına uyumlanır. Enerjiyi artıran ve düşüren grup ve rehberler mevcuttur. Bazı gruplar özellikle üyelerinden enerji çekmek için kurulurlar. Burada grubun niteliğini belirleyen, onu kuranın niyeti, yeteneği ve yetkinliğidir. Metafizik, ruhsal, spiritüel gruplara dahil olurken, kurucu ve yöneticilerini araştırmak ve devamında onları gözlemlemek en mantıklı yaklaşım olacaktır. Çünkü grup enerjisi kartopu gibi büyümeye ve üyelerin enerji ve iradelerini baskılamaya meyillidir. Bu hem pozitif hem de negatif yönde olabilir. Örneğin, bir grupta toplanan 3 üyenin ayrı ayrı 2 birim enerjisi varsa, grup enerjisi 3 x 2 = 6 etmez, 12, 24, 48 edebilir. Katlanarak çoğalır. Fakat enerji düşüren bir grup söz konusuysa enerji kaybı yine aynı şekilde katmerli olur.
            - Karma – ataların olumsuz tesirleri, ailede ani kayıplar, kürtaj ve benzeri durumlar: Bunların çoğu bu hayatımıza beraberimizde getirdiğimiz miraslardır. Karma konusu önemlidir ve çok geniştir ama kitabımızın konusunu aşar. Yine de çokça sorulan iki soruya yanıt vermek isterim. Hiç kimse sizin adınıza karma sıfırlayamaz, sizi şifalandıramaz, sorunları öteleyemez, değiştiremez. Arınma, yani duygu, düşünce ve davranış temizliği kişiseldir. Dışarıdan alabileceğiniz tek yardım, geçmişte olan bir şeyleri anımsatmalarından ibarettir. Ama geçmişte olanları anımsama kısmı işin sadece ilk adımıdır. Sonra geçmişteki olayların nedenlerini, sonuçlarını, zararlarını fark etmeli ve tam bir samimiyetle kabullenmeli ve bunları telafi etmeye çabalamalıdır. Ancak o zaman bir sonuç almayı bekleyebiliriz. Karmayı değiştirmeye veya yok etmeye kimsenin gücü yetmez ama onu yaratan kişinin çabasıyla dönüştürülebilir. Merak edilen diğer bir soru da şu: Kötü karma ve iyi karmayı, bu yaşamları geçirdiğimiz yerleri nasıl tanırız? Hiçbir nedeni yokken, çok küçük yaşlardan itibaren sevdiğimiz, çekildiğimiz yerlerde, ülkelerde ve insanlarda iyi bir karma geçmişimiz vardır. Tersi bir durum ise kötü bir karmik geçmişe işaret eder.
            - Alışkanlıklar, küçük ölümlerdir: Sıradışı ol. Alışkanlıklar insanı bir robota dönüştürür ve üstelik de çoğu, sistemin dayattığı gereksiz alışkanlıklardır. Metroda sağ merdiven yerine sol merdiveni kullanmak, çorapları tersten giymek, saati ters kola takmak ve hayal gücünüzün izin verdiği birçok küçük düzenlemelerle bu minik ama sayıca çok enerjisel ölümden korunabiliriz.
            - Çatışma: Yakın olsun veya olmasın, insanlarla çatışma içinde olmamız, gelişimimizi engeller. Ruhsal gelişime geçmezden önce fiziksel dünyadaki tüm işlerimizi yoluna koymalı, münakaşalara, çıkar çatışmalarına ve benzeri enerji emici tüm huzursuzluklara artık bir son vermeliyiz.
            - Hak yemek: Rüyalara genellikle insan eti yemek olarak yansıyan hak yeme, dini kitapların da ehemmiyetle üzerinde durduğu çok hassas bir konudur.

Seminer notlarından...