ENERJİYİ EKSİLTEN FAKTÖRLER:
- Ego, kibir ve geçmişe
takılıp kalmak: İnsanın tutunduğu geçmiş, tıpkı gereğinden fazla
eşya gibi güç kaybına sebep olur. Ego hakikat kavramıyla asla yan yana gelemez,
sanrı duvarını aşamaz, varlığını yalana ve yanılgılara borçludur, maddi dünyaya
ait bir enstrümandır. Maddi olanın ise maddi olmayanı algılaması, formsuz-ruhsal
alanlara temas etmesi mümkün değildir. Ego, sürekli güçlenmeyi talep eder,
sürekli enerji ister. Güçlendikçe ayrı bir gerçek
“ben”lik kazanır ve bu kimliğini devam ettirme çabasında aşırıya kaçması
halinde ait olduğu kişinin musallatına dönüşür. Ego, alt katmanların enerjisini
biriktirir, üst katmanların yüksek enerjilerine uygun bir yapı değildir. Devamlılığını sağlamak, varlığını
hissettirmek ister ve bu yüzden geçmişle ilgilenir, geçmişte kendine bir tarih
yaratma/ yazdırma çabasındadır. Gelecekle de ilgilenir çünkü gelecekte de var
olmak ister. Ego’nun ilgilenmediği tek an, şimdi’dir çünkü şimdi’nin içinde
kaybolmaya yüz tutar.
- Travmalar: Bilinçli veya bilinçsiz
olarak gelişmeye niyet edip bu yolda ilerlemek yönünde bir irade ortaya
koyduğumuzda ilk olarak kendi travmalarımızla karşılaşırız. Travmalar, gelişimi
önleyen bariyerlerdir. İnsanın eterik bedeninde kolayca tespit edilebilecekleri
gibi, zihin alanında da “görülebilirler”. Travmaların yarattığı blokajlar
çözülür çözülmez o zamana dek engellenmiş olan metafizik enerjinin akışı
başlar. Çözülmezlerse tutundukları yerlerdeki enerjiyi bir kara delik misali
emmeye devam ederler. Bu sebeple eğer ruhsal ilerleme konusunda samimiysek,
öncelikle kendimizden kaçmaya son vermeli, hasıraltı ettiğimiz, bilinç eşiğinin
altına gömdüğümüz büyüklü-küçüklü travmatik anıları su yüzüne çıkarmalıyız.
Aksi takdirde onları daha ilk astral deneyimimizde bir korku, öfke, nefret veya
üzüntü formuna girmiş olarak buluruz ve ne olduklarını bile anlayamadan
metafizik gelişim yolundan daha başlamadan dönmeyi tercih ederiz. Travmalar
enerji kaybına sebep olmakla birlikte çözüldüklerinde kişiye inanılmaz bir
enerji, bilinç ve farkındalık katarlar.
- Kelimeler-Olumsuz ifadeler-Çok
fazla konuşmak: Her bir kelime bir varlık ve enerji
paketidir, bunu mutlaka hatırlayalım. Bütün kelimelerin bir enerji yükü ve bir
geçmişi vardır. Bu yüzden dualarımızda kullandığımız eski kelimelerin daha çok
işe yaradığı düşünülür. Kelimelere enerjiyi veren, onları kullananların
niyetleri ve enerjileridir. Biz konuştukça 1.dikkat, yani dışsal/fiziksel insan
oluruz. Bu yüzden konuşmadan önce sözlerin bilgece, yararlı ve sevgi dolu
olmasına dikkat etmek gerekir. Eğer yararlı, bilgelik veya sevgi dolu bir şey
söyleyemiyorsak susmak en iyisidir. Bazı tarikatlarda uygulanan sessizlik
orucunun sebebini anlamış olmalısınız.
- Bağlayıcı sözler vermek: Bir söz
verdiğimizde, o sözü yerine getirene dek enerji alanımızda kalır. Sözü
verdiğimiz andan onu tamamladığımız ana kadar köprüye benzer bir enerjisel geçit
oluşturur. Eğer söz verdiğimizi yaparsak, bu köprüden iyi bir enerji alınır.
Ama sözün yerine getirilememesi durumunda bu enerji yok olur.
- Çok fazla eşya, arkadaş, iş, uğraş sahibi
olmak: Bunlar güzel ve doğru görünmekle birlikte hem metafizik odaklanmayı
zorlaştırır hem de enerjiyi dağıtır. “Maddi servet, ruhun mezarıdır!”
- Sürekli önemsiz şeylerle vakit harcamak,
bir sürü ıvır zıvır eşya, incik-boncuk gibi yararsız şeyler edinmek, hem
enerji kaybına sebep olur hem de parazit varlıkların kişiyle bağlantı
kurmasının önünü açar.
- Fazla sorumluluk yüklenmek: Gelişime
karar verdikten sonra yeni sorumluluk akitleri yapmamak gerekir. O ana dek
mevcut olan akitler bizim karmik borcumuzdur ve yerine getirilmelidir ama
yaşamın fiziksel tarafına ait yeni sorumluluklar üstlenmek söz konusu olduğunda
oldukça seçici davranmak ve yük teşkil edecek sorumluluklardan mümkün mertebe
kaçınmak gerekir.
- Yalan: Yalan, gerçekliği çarpıtmaya
çalıştığı için önce insanın kimyasını bozar, fiziksel hastalıklar yaratır,
sonra da kişinin yolunu kaybetmesine sebep olur. Yalanın şeytanla
özdeşleştirilmesi boşuna değildir. Yanlış bilgi enerji azaltır, doğru bilgi
enerji yükler.
- Bağımlılıklar, her türden maddi-manevi
bağımlılık: Bunlara aile, eş-dost, iş, alkol, yeme-içme, sigara, kumar gibi
bağımlılıklar girer. Bağlılık ile bağımlılık farklı kavramlardır. Biz sevginin
sebep olduğu bağlılıktan değil de korkunun ve egonun sebep olduğu negatif bir
duygu durumu olan bağımlılıklardan bahsediyoruz. Ruhsal/inançsal bağımlılıklar
da buna dahildir. Son yıllarda bağımlılıklara bir yenisini ekledik, birçok
insan devamlılık göstermeden bir kurstan diğerine, bir hobiden diğerine, bir
atölyeden, dersten, seminerden vs. diğerine koşup dururken hem enerjisel yönden
ve hem de maddi yönden tükeniş yaşamaktadır. Buna kişisel gelişim bağımlılığı
diyebiliriz. Bağımlılığın neticesinde onlarca sertifikayla ve karmakarışık bir
kafayla dolaşırken hala bir şeyleri yetersiz bulur veya bir şeyleri kaçırdım
diye telaşa düşeriz. Ya diğerleri bizden fazla öğrenirse! Allah korusun, ya
geri kalırsak? Ancak bu hızda koşturmaya devam edersek elimize hiçbir şey
geçmez. Enerjisel olarak dibe vurur, hakiki yolun yönünün dışarıya değil
içeriye doğru olduğunu öğrenme şansını kaybederiz.
- Korku, endişe, kaygı, beklenti gibi
duygular: Pozitif veya negatif beklentiler, enerjiyi etkileyen faktörlerden
biridir. Beklentiler yerine niyeti ortaya koyup olayları akışa bırakmak en
doğrusudur. Konu her ne olursa olsun dua ve istekte bulunurken klasik tabirle
'her şeyin hayırlısı' talep edilmelidir.
- Zihinsel dağınıklık: Feng-şui, aslında
zihinsel odayı, yani bilinç alanını temizlemek ve düzene sokmaktır. Zihin
dağınıklığının mutlaka önüne geçmek gerekir. Dağınık bir zihin enerji kaybeder
ve odaklanması neredeyse imkansız hale gelir. Bunun için yaşadığımız fiziksel
mekanın da düzenli ve sade olması elzemdir. Astral gözümüz açıldığında genelde
önce kendimizi zihin mekanımızı temsil eden evimizde buluruz. Eğer bunu yaşayacak
olursanız, evin ve odaların temiz ve düzenli olup olmadığına dikkat edin.
Değillerse, ortam kirli ve dağınıksa, zihninizin de biraz temizlenmeye ihtiyacı
var demektir.
- İnatçılık, dış dünyayı kontrol etme isteği,
arzu, hırs, heves, açgözlülük: Ego kaynaklı olan bu duyguların hepsi de ölü
doğan çocuklardır ve bize zarar verirler. Dış dünyayı kontrol etme arzusuna bir
son vermeliyiz. Bizden çok daha yukarıda, esenliğimizi isteyen, bizi kollayan,
gözetleyen ve bizim için neyin iyi neyin kötü olduğunu o geniş ufkunda daha iyi
görebilen bir üst bilinç olduğunu asla unutmamalıyız.
- Aşırı fiziksel çalışma, yorgunluk: Gereğinden
fazla yorulmak, obsesyona kapı aralar. Enerji alanımıza eklenmek isteyen
varlıklar, fiziksel düşüş gösterdiğimiz zamanları kollarlar.
- Aile bağlarının kopması: Bizler
sosyal varlıklarız. Hayatımızı tek başımıza
yaşamaya karar vermemiz mümkün ise de bu durumda bazı şeyleri feda etmek
zorunda kalırız. Özellikle aile üyelerinin birbirinden fiziki ve ruhsal olarak
kopması, enerjiyi darmadağın eder. Çok değil daha 30-40 yıl öncesine kadar çok
güzel geleneksel bir aile yapımız vardı. Bütün aile bir arada tek bir yerde
bulunur, aile üyeleri birbirlerine maddi ve manevi açıdan destek olurdu. Bu
destek, enerji olarak da yansırdı. Aile üyelerinin farklı evlere, şehirlere ve
hatta ülkelere dağılması, her bir ayrılışta gövdeden çıkan büyük dallarından
birini kaybeden ağaca benzetir bizi. Derin yaralar alır, gerektiği gibi beslenemez oluruz.
- Şehir hayatı: Şehirleşmeyle birlikte
ortaya çıkan sorunların başında gelen stresin bozucu etkisi hepimizin
malumudur. Şehir hayatının bize dayattığı kapalı ortamda yaşama mecburiyeti
bizi görünenden çok daha kötü etkiler. Doğadan kopmak bizi strese sokar ve suni
ortamın devam etmesi halinde doğal yaşam dengemiz, akıl ve ruh sağlığımız
bozulur.
- Genetik yapımıza aykırı beslenme biçimi
ve göç: Eğer atalarımız Orta Asya’dan geldiyse, en uygun beslenme biçimimiz
onların geleneksel beslenme biçimine uygun olandır diye düşünüyorum. Çünkü
bedenimiz o kadar hızlı evrilmez ve ataların genetik kodlarının uyumlu olduğu,
eskiden yaşadıkları ortamda bulunan gıdalara aşinadır.
- Gerçekleşemeyecek kadar zayıf
enerji içeren dualar, mevcut olan düşük seviyedeki enerjiyi
de dağıtır. Her dua, bir isteğin yerine gelmesi için evrene yollanan bir enerji
paketidir. Eğer bu enerji paketinin yükü, duayı gerçekleştiremeyecek kadar
zayıfa maalesef enerji bize geri dönmeyecektir. Dua ederken kendi enerjimizi
harcamamak için, bizim için tasarlanmış ilahi kader yoluna tutunarak “Tanrım,
sana havale ediyorum.” demek suretiyle duayı mümkün olan en yüksek enerjiye
sahip makama gönderelim.
- Kalıplaşmış bilgiler, insanı kapalı
şişeye dönüştürürler. Kişi, yeni ilave enerji-bilgi alımına kapalı olur. Bu
kuralı neredeyse tüm kitaplarımda anımsatma ihtiyacını duyuyorum. Zihnimizde
yerleşik kavram ve kalıpların görüş alanımızı sınırlayan pencereler olduğunu ne
zaman anlayacağız? İçine yeni enerjilerin dolabileceği kapağı açık bir şişe
olmamız için dogmalara ve katı bir görüşlere saplanıp kalmamak, hatta yeri
geldiğinde iki kere ikinin dört ettiğinden dahi şüphe duymak gerekir.
- Yargılamak: Kimin neyi ne için
yaptığını bilmemiz mümkün değildir. Başkalarını yargılamak, sadece kendi
düşüncesini doğru kabul etmektir ve bu tavır elbette ki egolardan kaynaklanır.
- Grup seçimi: Enerjimiz, çatısı altına
girdiğimiz grubun ortak enerji alanına uyumlanır. Enerjiyi artıran ve düşüren
grup ve rehberler mevcuttur. Bazı gruplar özellikle üyelerinden enerji çekmek
için kurulurlar. Burada grubun niteliğini belirleyen, onu kuranın niyeti,
yeteneği ve yetkinliğidir. Metafizik, ruhsal, spiritüel gruplara dahil olurken,
kurucu ve yöneticilerini araştırmak ve devamında onları gözlemlemek en mantıklı
yaklaşım olacaktır. Çünkü grup enerjisi kartopu gibi büyümeye ve üyelerin
enerji ve iradelerini baskılamaya meyillidir. Bu hem pozitif hem de negatif
yönde olabilir. Örneğin, bir grupta toplanan 3 üyenin ayrı ayrı 2 birim
enerjisi varsa, grup enerjisi 3 x 2 = 6 etmez, 12, 24, 48 edebilir. Katlanarak
çoğalır. Fakat enerji düşüren bir grup söz konusuysa enerji kaybı yine aynı
şekilde katmerli olur.
- Karma – ataların olumsuz tesirleri,
ailede ani kayıplar, kürtaj ve benzeri durumlar: Bunların çoğu bu
hayatımıza beraberimizde getirdiğimiz miraslardır. Karma konusu önemlidir ve
çok geniştir ama kitabımızın konusunu aşar. Yine de çokça sorulan iki soruya
yanıt vermek isterim. Hiç kimse sizin adınıza karma sıfırlayamaz, sizi
şifalandıramaz, sorunları öteleyemez, değiştiremez. Arınma, yani duygu, düşünce
ve davranış temizliği kişiseldir. Dışarıdan alabileceğiniz tek yardım, geçmişte
olan bir şeyleri anımsatmalarından ibarettir. Ama geçmişte olanları anımsama
kısmı işin sadece ilk adımıdır. Sonra geçmişteki olayların nedenlerini,
sonuçlarını, zararlarını fark etmeli ve tam bir samimiyetle kabullenmeli ve
bunları telafi etmeye çabalamalıdır. Ancak o zaman bir sonuç almayı bekleyebiliriz.
Karmayı değiştirmeye veya yok etmeye kimsenin gücü yetmez ama onu yaratan
kişinin çabasıyla dönüştürülebilir. Merak edilen diğer bir soru da şu: Kötü
karma ve iyi karmayı, bu yaşamları geçirdiğimiz yerleri nasıl tanırız? Hiçbir
nedeni yokken, çok küçük yaşlardan itibaren sevdiğimiz, çekildiğimiz yerlerde,
ülkelerde ve insanlarda iyi bir karma geçmişimiz vardır. Tersi bir durum ise
kötü bir karmik geçmişe işaret eder.
- Alışkanlıklar, küçük ölümlerdir:
Sıradışı ol. Alışkanlıklar insanı bir robota dönüştürür ve üstelik de çoğu,
sistemin dayattığı gereksiz alışkanlıklardır. Metroda sağ merdiven yerine sol
merdiveni kullanmak, çorapları tersten giymek, saati ters kola takmak ve hayal
gücünüzün izin verdiği birçok küçük düzenlemelerle bu minik ama sayıca çok
enerjisel ölümden korunabiliriz.
- Çatışma: Yakın
olsun veya olmasın, insanlarla çatışma içinde olmamız, gelişimimizi engeller.
Ruhsal gelişime geçmezden önce fiziksel dünyadaki tüm işlerimizi yoluna
koymalı, münakaşalara, çıkar çatışmalarına ve benzeri enerji emici tüm
huzursuzluklara artık bir son vermeliyiz.
- Hak yemek: Rüyalara
genellikle insan eti yemek olarak yansıyan hak yeme, dini kitapların da
ehemmiyetle üzerinde durduğu çok hassas bir konudur.
Seminer notlarından...