24 Kasım 2017 Cuma
İŞTAR VE ÖLÜLER ÜLKESİ HADES MİTİ
En saygın ezoterik araştırmacılardan biri olan Manly Hall, Mısır tanrıçası ve sembolik bakire İsis için "Çok farklı ırklarda ve halklarda ortaya çıkması, onun tarihte gerçekten yaşamış bir birey olma teorisini zayıflatıyor." demişti. Babillilerin Venüs ile ilişkilendirilen tanrıçası İştar (muhtemelen Asterot, Astarte ve Afrodit ile aynı kişi) için de aynı şeyi önerebiliriz. İştar'ın, Temmuz'u kurtarmak için yer altına indiğinin anlatıldığı mit, bana kalırsa en büyük ezoterik sırlardan birini barındırmaktadır. Bu iniş hikayesini aşama aşama takip ederken, İştar'ın nereye indiğini bulabiliriz diye düşünüyorum.
Sin'in kızı İştar, ölümün kapılarından süzülüp tanrı İrkalla'nın "dönüşü olmayan yerine" gelir. İştar, bekçilerden kapıları açmalarını ister. Kapı bekçileri sabırlı olması için yalvarır ve Hades'in kraliçesine giderek tıpkı ölüm kapısına gelen diğer ruhlar için izin aldıkları gibi izin alırlar. İştar bundan sonra yeraltı derinliklerine inen yedi kapıdan geçip aşağı iner. İlk kapıda başındaki yüce taç çıkarılır, ikinci kapıda kulaklarındaki küpeler, üçüncü kapıda boynundaki kolye, dördüncü kapıda göğsündeki süsler, beşinci kapıda belindeki kemer, altıncı kapıda el ve ayak bileklerindeki bilezikler ve halhallar, yedinci kapıda ise vücudunu kaplayan pelerin. İştar, her kapıda kendisinden bir şey alınmasına karşı çıksa da kapı bekçileri, ölümün kasvetli alemine giren herkesin aynı şeyi yaşadığını söylerler.
İştar'ın her kapıda, yani boyutta inişte bir süsünü, yani ruhsal bir parçasını bıraktığını (kapattığını) görüyoruz. Bu miti çözümlerken boyutlar ve katmanlı bedenler ile onların bağlı olduğu enerji merkezlerini sayarak bizim de İştar ile birlikte adeta aşağıya inmemiz icap eder.
Önce taç çakrasına karşılık yüce tacını indirir;
İkinci kapıda epifiz bezini ve alın çakrasını simgeleyen küpelerini;
Üçüncü kapıda boğaz çakrasını simgeleyen kolyeyi;
Dördüncü kapıda kalp çakrasını simgeleyen göğüs süslerini;
Beşinci kapıda mide çakrasını simgeleyen kemerini;
Altıncı ve yedinci kapıda da son iki çakrayı temsilen el-ayak bileklerindeki bilezikleri ve tüm pelerini indirir.
İştar adeta çırılçıplak kaldığında, ölüler ülkesine inişini tamamlamıştır. Yedi kapı bizim yedi çakramıza karşılık gelmektedir ve varılan sona baktığımızda İştar'ın bütün ruhsal algı duyularını kapatarak, bu dünyaya indiği anlaşılmaktadır. Efsanede bahsedilen ölüler diyarı işte burası, yaşıyoruz diye sandığımız ama bir ölüden farksız olduğumuz sevgili dünyamız. Bundan daha aşağı gidecek hiç bir yer yok, cehennem yok; burası en dip katman ve işin güzel tarafı daha fazla ölüp gidecek bir yer de yok. Çünkü Hades diye anılan ölüler ülkesi tam da burası. Bizler Yüksek Ruhsal katmanlardan fiziksel dünyaya doğru doğmak için inerken, aslında orada ölüyoruz. Fiziksel dünyaya doğmak, fizikötesinde ölmektir ve bu gerçeğin bu kadar net olarak ölen tanrı mitlerine işlenmiş olması, bana onun fiziksel dünyada yaşayan bir kişi tarafından yazılamayacağını düşündürmektedir. Fiziksel dünyada yaşayan bir insan, fiziksel dünya için "öldüm" değil de "yaşıyorum" der.
Bu çözümlemeye ulaşmama yardımcı olan bir kaç rüya görmüş ve en sonuncusunu Hiperküp kitabıma dahil etmiştim. Söz konusu rüyada, tanımadığım ama sonra teyzesinden izini bulduğum bir kız çocuğu ile ilgili belli bir tarihte öleceği söylenmişti. Sonra anladığımıza göre meğer aynı tarih onun doğum günüymüş. Başka bir deyişle öleceği söylenen kız, ruhsal dünyada ölüyor, fiziksel dünyada doğuyordu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder