27 Mayıs 2014 Salı

Doğu'da Neler Oluyor?


Doğuda şu anda basında nedense göremediğimiz ciddi gelişmeler var.
Merkezi Şanlıurfa gibi görünen siyasi hareket enerji kazanıp güç toplamış durumda.
Uluslararası destekli bu organizasyon Kürt etnik kimliği üzerinde şekillenmiştir.
Baş aktörlerden biri Kürt Konferansı katılımcılarındandır.

27.05.2014

25 Mayıs 2014 Pazar

İŞARET AVCISI





Karanlık gökyüzünü araştırıp duran çok uzun boylu, ince yapılı, 55 yaşlardaki esmer adam yüzünü bana doğru dönerek, "İşaret avcısıyım ben," dedi. Ardından, "Gel, biraz oturalım." diyerek beni bir banka oturttu. "İşaretleri gökte mi arıyorsun?" diye sordum "Ve neyin işaretini arıyorsun?" "Bir günün işaretini," dedi ve ekledi: "Kimsenin evinde, işinde, kapalı yerde olmayacağı günün işaretlerini topluyorum." "Peki, ne olacak ki o zaman?" diye sordum. Sustu, ışık saçan gözlerinden bilmememin beni daha rahat hissettireceği anlaşılıyordu. Bu konuşmaların ardından yıkık sütunlarla dolu bir arazi gördüm… Bir ay sonra, bu vizyonla ilgili olduğunu düşündüğüm bir olay daha yaşadım. Yine bir kişi geldi. Beni yine banka oturttu. Adı İbrahim’di. Gelecekte olacak bir depremden bahsetti. Zamanında dünyada uçak benzeri bir teknolojinin çalıntı olarak yapıldığını, bu teknolojik hırsızlığın 100. yıldönümünde intikam amaçlı büyük bir deprem yaratılacağını bildirdi. “Bundan 10 veya 20 sene sonra olacak,” dedi. Verdiği bilgiler şifreliydi, dolayısıyla sene, sene olmayabilir. Deprem de mecazi anlamda olabilir…

(Ağustos, 2013)

Bu zamanın yaklaştığını hissediyorum, 10-20 yılımız yok maalesef....

22 Mayıs 2014 Perşembe

Mayıs Katliamları Neye İşaret?


7 Eylül 2012 tarihinde Afyon Cephaneliği patladı. Korkunç felakette 25 asker ölmüştü. Onların ölümüne bir dereceye kadar hazır olduğumu söylersem şaşırmayın. Patlamanın olduğu gece, bir rüya görümüm olmuştu. Amerika kendi askerlerini kıyıp geçiyordu. Caddeler kopmuş beden uzuvları ile doluydu, yerler kan gölüne dönüşmüştü. Aynı gece bir vizyon daha görmüştüm. 1955 yılındaki 6-7 eylül olaylarında sahne alan Hristiyan mezarlıklardan birindeydim. Bir Hristiyandan yaptıklarım için özür diliyordum. Bu iki vizyonun aynı geceye rastlaması hatta peşpeşe bir filmin iki sahnesi gibi olması ve her iki olaydan da haberim olmamasına karşı duyuötesi olarak görmem, beni fazlasıyla kuşkulandırdı. Sanki ülkemiz bir tür bedel ödüyordu. Şimdi hiç yorumsuz olarak bir tespitimi paylaşmak istiyorum. Düşünüyorum ama dilim varmıyor konuşmaya...(Görüş Dışı kitabında ayrıntıları ile yer var)

13 Mayıs 2014 Soma Madeni Felaketi - 301 ölü
11 Mayıs 2013 Reyhanlı Katliamı - 54 ölü
31 Mayıs 2010 Mavi Marmara Olayı - 9 Türk öldürüldü
17 Mayıs 2010 Zonguldak Faciası - 30 ölü
4 Mayıs 2009 Mardin'de Düğün Katliamı - 45 ölü

Son birkaç yıllda başımıza gelen en büyük ölümlü olayların hemen tamamı mayısta....


18 Mayıs 2014 Pazar

Mavi Lotus / Bir Kurban Efsanesi



Mavi Lotus

Ayodha Kralı Ambarisha, Güneşin oğlu kutsal Vaivasvata Manu tarafından kurulan şehrinde hüküm süreli beri asırlar asırları kovalamıştı. Kral bir Suryavansi idi ve kendisini Rig Veda'nın en büyük, en güçlü tanrısı Varuna'nın sadık bir hizmetkarı kabul ediyordu. Ama tanrı, kullarının erkek mirasçısı olmasını reddetmişti ve bu da kralı üzmekteydi.

"Yazık! Tanrı, kanımdan olan mirasçıları reddediyorsa, yeryüzündeki en yüce kral olmamın yararı nedir?"
Kral işte böyle hayıflanırken, aile rahibi ona bir konuda vaat vermesi fikrini telkin etmektedir. Eğer tanrı iki veya daha çok oğul verirse, kral, ilk doğmuş olanı ergenliğe ulaştığında halka açık törenle Ona kurban etmek için söz verecektir.
Bu tütsülenmiş et sungusu vaadinden - Büyük tanrılara hoş gelen kokusu yüzünden- etkilenen Varuna Kral'ın vaadini kabul eder ve Ambarisha peş peşe birçok oğul sahibi olur. O anki durumda tahtın mirasçısı olan en büyük oğla Rohita (kızıl) adı verilir ve Tanrının bahşettiği anlamına gelen Devarata soyadını alır. Devarata büyür ve gerçek bir Rüyalar Prensi olur ancak efsaneye inanacak olursak, güzel olduğu kadar bencil ve düzenbazdır da. (Blavatska

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma Sadece Bir Kaza mı?


Allah’ın sopası yok derler. Bir kişi, doğruluktan uzaklaşıp yanlış bir yola saptığında, onu kendine getirmek için Sistem (tanrı, yasa, plan veya ne derseniz deyin) ufak ufak müdahaleler getirir. Hayatında önceleri küçük sayılabilecek aksilikler çıkar. Eğer bir şeylerin yanlış gittiğini anlamazsa, bu aksilikler daha büyük ölçekte olan problemlere dönüşür. Daha da ileride sorun fark edilip düzeltilmez ve kronikleşirse kişi artık psikolojik, zihinsel ve fiziksel olarak büyük bir tehdit altına girer. Çünkü İlahi Sistem’le olan uyumsuzluğu artık çok yüksek bir seviyeye çıkmış ve kendisine bağlı olan diğer kişi/plan/olaylara da sorun çıkarmaya başlamıştır. Tüm öğretilerde kabul gören karma yasası işte bu düzeni açıklamaktadır. Ne ekersen, onu biçersin. Arpa ekersen, buğday biçemezsin. Aslında yasa çok basittir. Bir kişi, eylemleri, düşünceleri ve duygularıyla manyetik bir alan oluşturmaktadır ve bu alan, aynı özellikte olan olayları tezahür ettirmektedir.

Kişiler için geçerli olan bu yasa, tabii ki toplumlar için de geçerlidir. Karmanın Gücü – Şifa ve Enerji kitabımda bu sistemi basit bir dille açıklamaya çalıştım. Buna göre toplumun lider olarak seçtiği kişi – yönetici, vekil, başbakanın eylemlerinin, düşüncelerinin (pozitif veya negatif) onu seçen kitle üzerinde de etkili olacağı, o yönde bir kutup yaratılacağı ve birbirini sürekli besleyen bir kısır mekanizma oluşturacağı söylenebilir.

Halkın seçimi negativite, öfke odaklı bir liderden yana olursa, bu seçimiyle negatif manyetizmaya sahip bir alan yaratır ve onu besler. Olay kronikleşip ölçeği büyüdükçe, Sistem uyarı göndermeye başlar. Çünkü çekim o denli büyümüştür ki, artık dünyaya, fiziksel gerçekliğe olan tezahürü kaçınılmaz olmuştur. İlk başlarda vicdanları uyandıracak tezahürler görürüz. 30 Mart yerel seçiminden sonra aniden artan çocuk kazaları ve ölümleri durup düşünmemiz için bir fırsattı. O günlerde bu gariplik dikkatimden kaçmamış ve arka planını görmek niyetiyle bir çalışma yapmıştım. 30 Nisan gecesi astral (aslında oluşum) âlemindeki tabloyu görünce korkmadan edemedim. Çünkü ülkemizin az önce bahsettiğim türden yoğun bir negatif manyetik çekim alanını artık yaratmış olduğunu izledim. Bu manyetik alan, tüm ülke üzerinde dev bir fırtınayı oluşturup kendine doğru çekmişti. Fırtına sürekli büyüyüp katlanarak ve dönerek, devasa miktarda enerji yükünü topraklarımız üzerinde boşaltıp duruyordu. O zaman, çocuk ölümlerinin sadece başlangıç olduğunu ve ne yaptığımızı bir an önce fark etmezsek çok daha kötü şeylerin olacağını yazmış, vicdanım gereği gerekli uyarıyı yapmıştım.

Bugün çok üzgünüm. Hep birlikte oluşturduğumuz negativitenin tezahürü yüzlerce madencinin canına mal olan bir trafo patlamasına dönüştü. Başımız sağ olsun. Daha fazla kötülük yaşanmaması için bir an evvel olanlara uyanın ve ilahi ikazlara kulak verin.