KAHİN VANGA VE ŞİFACI BABA JULİA (HAVVA NİNE) GEZİ NOTLARI
Geçtiğimiz yılın ilkbahar aylarında, ülkemizde ve dünyada Obama’yı
ve 11 Eylül’ü bilen kâhin olarak ünlenen Vanga’yı ikinciye ziyaret etmeyi düşünmeye
başladım. Belki de metafizik grubumuzdan sevgili Gamze’nin kâhinden “Neden beni
ziyaret etmiyorsunuz” tarzında bir zılgıt yemesi buna sebep olmuştu. 17 Martta
şöyle bir rüya görmüştü kendisi: “Bu
geceki rüyam. Kâbe’nin içindeyim. Orda Vanga’yı görüyorum. Hayatını
okuduğumda onun için üzüldüğümden hemen gidip boynuna sarılıyorum. Bana, Renan’a
söyle neden benimle hiç görüşmüyorsunuz diyor. Ben de ama efendim siz öldünüz
diyorum. Kızıyor bana. Ahmak çocuk sen her toprağa gömüleni öldü mu sandın, ben
burada ne ihtilaf devletleri, ne savaşlar gördüm.” Ben de bu
ikinci ziyareti, tam dokuz yıl sonra, aynı haftaya denk getirmek istedim. Bunu
çevremle paylaşınca başka insanlar da katılmak isteğinde bulundular, böylece sayısı
sınırlı bir grup oluşturarak gereken hazırlıklara başladık. Bu grubun içinde metafizik
grubumuzdan tam 4 kişi vardı. Ve böylece Gamze’nin rüyası, kendini
gerçekleştiren bir kehanete dönüştü…
22 Ocak öğlene doğru, 12 saati aşan ve onun yarısı, neredeyse
göklere değen asırlık çam ormanlarının süslediği karlı dağ yollarında geçen
yolculuktan sonra Sandanski’ye vardık. O bölgeye göre güzel ve düzgün
sayılabilecek termal havuzları olan bir otele yerleştik. Çok yorgunduk, biraz
dinlenip Bulgaristan’ın Şirincesi diyebileceğimiz, ülkenin en küçük kasabası
olması ile ünlü Melnik’i gezdik ve otelimize geri döndük. Yarınki Petriç
gezimiz için dinlenirken, okültizm, ezoterizm, kadim ırklar, bedendışı
deneyimler konularında konuştuk; doğal olarak bunlar grup üyelerimizin ortak
ilgi alanıydı. Tecrübelerimizi birbirimizle paylaşırken, bir turun hem
okültist, spritualist hem de eğlenceli olabileceğini anladık.
Şimdi gelelim Petriç’te olanlara…
Ertesi sabah kahvaltıdan hemen sonra Sandanski’den 20 km
uzaktaki Petriç’e doğrudan Vanga’nın evine gittik. Evi belediye tarafından
satın alınmış ve müze haline getirilmiştir. Daha bahçe kapısından içeri
girerken tarif etmesi zor bir manyetizmaya maruz kaldık. Öyle ki bazılarımız
başında yoğun bir uyuşukluk, duyarlılık, karıncalanma hissediyordu, bazılarımız
ağlıyordu, bazılarımız ise hissel olarak “onun” varlığını hissettiğini
anlatıyordu. İçeride fotoğraf çekilmesi yasak olduğu halde özel izin koparmayı
başardık. Tek tek odaları gezdik ve en son olarak, çok kıymetli bir Kudüs
tespihinin olduğu odaya girdik. Oda küçüktü 7-8 kişi anca rahat olarak sığabiliyordu.
Bu oda son olduğu için, hatıra defteri de oraya konulmuştu. Deftere içimden
geçen 3-4 cümleyi Bulgarca dilinde yazdıktan sonra Evren Hanım da bir şeyler
karaladı. O sırada, Vanga’nın gözlerinin kapanmasına sebep olan talihsiz
kazanın işlendiği enteresan goblen işleme bir tabloya odaklandık. Bu kazanın,
Vanga’nın hayatındaki belki de en sarsıcı ve dönüştürücü olay olması sebebiyle,
dışarı çıkmış olan arkadaşlarımızı da çağırtıp söz konusu gizemli hortumla
ilgili dillenen farklı hikâyeleri anlattım. Tırnaka bölgesindeki hortum ve
ardından 12 yaşındaki Vanga’nın gözlerinin körelmesi, onu ileride yüzyılın kâhini
yapacaktı. Bunlar hakkında fikir alışverişi yaptığımız sırada Şehnaz Hanım
tablonun resimlerini çekmeye başladı. Az sonra hepimiz hayretler içerisinde
kalacaktık. Şehnaz Hanım, 2 yıldır kullandığı telefon ile az evvel çektiği hortumu
tasvir eden tablonun resmine bakınca, onun başaşağı duracak şekilde ters
döndüğünü görmüştü. Bunun üzerine çekimi defalarca tekrarladı, görüntü her
seferinde tepetaklak dönüyordu. Acaba telefonu bir şekilde ters mi tutuyordu,
nasıl oluyordu, daha önce böyle bir arızası olmuş muydu, yoksa toplu psikoz mu
geçiriyoruz gibi sorular sorduk, ardından tablonun yanına dizilip çektiğimiz
selfilerin de başaşağı döndüğünü görünce iyice şaşkına döndük. Selfiler de ters
çıkıyordu! Bu böyle 20 dakika kadar devam etmiş olmalı. O sırada başımın tepe
çakrasının üstü ve sağ yanı sızım sızım sızlıyordu. Enerji tesiri iyiden iyiye
artmıştı. Ardından ne oldu nasıl oldu anlamadık, tüm ters resimler kendi
kendine düzeldi ve yeni çektiklerimiz de artık düz çıkıyordu. Orada bulunan
herkes, olağandışı bir durum yaşadığımızın bilincindeydi. Belki de Vanga’nın
kendini bize hissetirme yolu buydu. Belki de evinde olağanüstü bir manyetizma
vardı ve elektronik cihazları bozuyordu. “Kâhin Vanga” kitabımı okuyanlar, bu
aynı evde yapılan birçok video kaydının, belgeselin, ses kayıtlarının
silindiğini hatırlayacaklardır. Hatta Vanga, son model cihazlarla gelen bir
ekibi, “boşuna çekmeyin, izin vermiyorlar ve kayıtlarınız silinecek” diye
uyarmıştı. Belki de Şehnaz Hanımın telefonu da bu tür bir tesire maruz
kalmıştı.
Aşırı heyecanlanmış olduğumuzu gören görevliye son odada
başımıza gelenleri anlattığımda, bu evde bazen böyle açıklanamayan olayların
olduğunu teyit edecekti…
Uğradığımız şoku atlatmaya çalışarak, Vanga’nın ziyaretçi kabul
yeri olan Rupite bölgesine gitmek üzere araca geçtik. Fakat daha birkaç dakika
geçmeden bu defa Diren Hanımın “Bakar mısınız bu resimlerde bir gariplik var”
demesiyle ikinci bir şok yaşayacaktık. O aynı odada önce beni, sonra da Evren
hanımı, hatıra defterine yazarken biz bilmeden resme almış. Fakat tuhaf olan,
tamamen aynı açıyla ve 1-2 dakika arayla çektiği resimlerde görünen hatıra
defterinde, ilk resimde yazılar görünüyorken, ikincisinde yazıların büyük
oranda resimden silinmiş olmalarıydı. Profesyonel fotografçılarla yarışacak
düzeyde bilgiye sahip Evren Hanıma art arda çekili bu iki fotoğrafı
gösterdiğimizde, kesinlikle bu normal değil dedi. Bir şey, resimdeki o yazıların
çıkmasına mani olmuştu ve onun görüşüne göre bu kesinlikle parlama filan
değildi. Açık defterin sol sayfası tamamen bembeyaz bir kağıt halini almıştı,
sağ sayfada ise yazılı satırların en sağdaki iki veya üç kelimesi
okunabiliyordu. Geri kalanı yok olmuştu. Benim yazılarımın üstünde Havvanur
Hanım ile Didem Hanımın yazıları vardı. Onlar hatıra defterine yazdıklarını
önceden resme çektikleri için, silinmeden kalan kısımdaki kelimeleri okudular
ve adeta mesaj gibi duran çok garip bir metin ortaya çıkardılar: "Mutluyum, barışçıl sır yola, karşımıza çıksın. Geldim, senin de izlerini, işaretlerini, kattıkların için hürmetlerimle."
Belki de tüm bunların teknik bir açıklaması vardır ama öyle
bile olsa, şu ana dek hiç olmayan teknik hataların aynı yerde bir seferde üst
üste gelmesi, bana acaba bir mesajın veriliş şekli olamaz mı diye sorgulattı.
Hatırlarsanız zaten bu gezi, Vanga’nın rüyada bir arkadaşımıza “Renan’a söyle neden
benimle hiç görüşmüyorsunuz?” diye sitem etmesi üzerine başlamamış mıydı? Dahası
Vanga o gün net vizyon olarak aramızdan iki kişiye göründü…
Vanga kuşkusuz çok mistik bir insandı. İleri düzeyde
psişikti, fiziksel gözler yerine durmadan her şeyi gören astral gözlere
sahipti. Bu gözleriyle sürekli ve kesintisiz olarak geçmişten ve gelecekten
vizyonlar görüyordu. Bir kişi yanına geldiğinde ona geliş sebebini sorardı.
Çünkü o kişinin geçmişi, geleceği ve yakınlarıyla ilgili tüm hayat hikayesi dur
durak bilmeden akardı ve Vanga neye odaklanması gerektiğini bilmezse bu akışı durduramazdı.
Vanga hem kişisel hem toplumsal ve küresel ölçekte vizyonlar görüyordu. Kadim
geçmişte olanları izliyordu, toprağın altında yatanları anlatıyordu. Bu
anlatıları arasında, o bölgede gömülü çok eski bir medeniyetten kalma kıymetli kutsal objelerin tarifleri de vardı.
Vanga’nın doğup yetiştiği bölgenin çok özel olduğundan hiç
şüphe yok. Tarihe baktığımızda o bölgede Büyük İskender’in ordularını dinlendirmek
için sefer öncesi “kampa soktuğu” bölge olduğunu görüyoruz. O bölgenin kadim
gizem okullarıyla, Kabiri gizemleriyle, Orfik gizemlerle ilişkili olduğunu
biliyoruz. Tarihteki en büyük inisiye olan ve yeteneği yüzünden tanrıların bile
kıskançlık içine düştüğü Orfeus’un bir Trakyalı olduğunu bilmeyen var mı? Peki
Orfeus’un sevgili Evridika’sını yeraltındaki ölüm diyarından kurtarıp ikinciye
kaybettikten sonra 7 ay boyunca kenarında ağladığı nehrin tam da o bölgeden
geçtiğini biliyor muydunuz? Struma nehri Vitoşa’dan kaynayıp Sandanski’den ve Vanga’nın
özel olarak seçtiği Rupite bölgesinden geçer. Bu bölge, kadim tarihten bu güne
kadar inisiyeler, kâhinler, üstatlar çıkarmıştır. Vanga, Stoyna, Slava, Dyado
Vlado, Peter Deunov, Peter Bakov bir çırpıda sayabileceklerim arasında. Bu
yoğun psişik-okült faaliyetin sürmesi, bölgenin hem tarihiyle hem de bugünüyle
ilgilidir diye düşünüyorum. Bir yerin faal bir enerji merkezi olup olmadığını
anlamak istiyorsanız, hala psişik insanlar doğuruyor mu diye bakabilirsiniz. Ki
bu açıdan değerlendirdiğimizde ülkemizdeki birçok yerin manyetizmasını
kaybettiğini anlıyoruz…
Atlantis kıtasının batacağını öngören bilgeler, bu trajedi
meydana gelmeden önce sahip oldukları inisiyatik bilgilerle beraber bir kısım
inisiyeyi ve ailelerini göç ettirdiler. Atlantis’ten gelen bu gizemli insanlara
“Pelasglar” deniliyordu. Bir teoriye göre Druidler, Traklar, Helenler bunların
uzak torunlarıydı, Orfe’nin ve Üç Kere Büyük Hermes’in ise bir Pelasg torunu
olduğuna, yani Atlantis kökenli olduğuna dair hiç kuşku yoktu.
Şu anda o gittiğimiz topraklarda yaşayan insanlar hiçbir zaman
tam bir Hristiyan olamadı. Baktığınızda Hristiyanlıkla bağdaşmayan birçok ezoterik
ve pagan ayine sahip olduklarını ve bunları ısrarla korumaya devam ettiklerini
görürsünüz. Vanga da onlar arasındaydı ve bu yüzden Kilise onunla hiçbir zaman barışamadı.
Gezimizin diğer önemli durağı olan kadim Trak şifa mabedi
Skribina ile ve halkı şifacısı Baba Julia ile ilgili notlarıma devam etmeden
önce, ileride gitmeyi düşünen arkadaşlar için birkaç altın öneri sunmak istiyorum:
Grup ile gidiyorsanız, uyumuna çok dikkat edin. Grup
üyelerinin bilgi düzeyi, soyutu algılama yetenek ve seviyesi yüksek ise, bir
taşla iki kuş vurmuş olursunuz.
Mutlaka Bulgarca bilen bir kişiyle birlikte gidin. Bölge
coğrafi yapısı nedeniyle hem zor ulaşılır, hem de yaş ortalaması hayli yüksek seyrek
nüfusa sahiptir. Bölge insanı son derece temiz ve saftır ama yabancı dili
yoktur.
Gezinizin sırf turistik bir gezi olarak kalmayıp
spritüel-mistik olmasını istiyorsanız, mutlaka astral izlenimleri cezbedip
aktarabilen, ezoterik bilgisi yüksek bir kişinin beraberinde gidin.
(Devam edecek)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder