Bugün bir gazetenin başlıkları arasında şöyle bir haber okudum ve ilk tepkimi
"yine mi?" sözleriyle ortaya
koydum, ağzımda buruk bir tat, kalbimde hayal kırıklığı...
Haberde çocukları olmayan bir çiftin bir cinci hoca tarafından nasıl dolandırıldığı
yazıyordu. Özetle bu çift hocadan yardım istemiş, hoca da sorunun nedeninin
kadının rahminde “sübyan ve tıbık cinin yerleşmesi” olduğunu söylemiş. Cini çıkarmak için sırtlarına bir oklava vurup tedavi olarak da muska
yazmış. Fakat iş, şikâyet sebebiyle adliyeye varmış ve hâkim, çifti haklı bularak “dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık”
suçundan cezayı basmış.
Bildiğiniz gibi bu
“cin çıkarma”
dolandırıcılığı münferit bir vaka değildir ve gayet düzenli olarak “pratik edilmekte”, bir kısmı basına
yansımaktadır. Mesela şöyle haberlere artık hemen her gün rastlayabilir olduk:
-Sivas’ta define bulma, cin çıkarma, sıkıntıları
giderme, şifa verme bahanesiyle 6 kişiyi toplam 700 bin lira dolandıran 2
şüpheli göz altına alındı…
-Kartal'da çocuğu olmayan kadınlara muska yazdığı ve
cin çıkarma vaadiyle dolandırdığı öne sürülen sahte hoca yakalandı. Sahte
hocanın evine yoğunluktan dolayı “sıramatik” koyduğu belirlendi…
-Yeni bir şarlatanlık... Elektroşok cihazı ile “cin
çıkarma” seansı: Sosyal medyada paylaşılan bir görüntüde cin
çıkarma ayini yaptığını iddia eden şahıs, elektroşok cihazı ile elektrik
verdiği kişiden cin çıkardığını iddia ediyor…
-Toplu bir delilik hali: Uydu üzerinden doğaüstü
olaylarla ilgili yayın yapan bir televizyon kanalında cin çıkarma rezaleti…
“Kent ve yaşam” isimli programında canlı yayında “cin çağırma seansı”
yapıldı…Sonrasında ise bu rezil görüntüler ortaya çıktı…
-Dolandırıcıların yeni numarası: Büyü, cin.
Dolandırıcılar “yaratıcılıkta” sınır tanımıyor! İstanbul’da bir çete
kurbanlarını “cin” bahanesiyle kandırırken başka çete “büyü bozmak” vaadiyle 4
kişiyi dolandırdı…
-Cin çıkarma bahanesiyle tecavüz: Sende ölüm büyüsü
var yalanıyla yüksek miktarda para karşılığı sözde “cin çıkarma” seansları
düzenleyen ve mağdurlardan bazılarına cinsel saldırıda bulunduğu öne sürülen karı-kocanın
tutuklu yargılandığı davada, firari sanık hakkında kırmızı bülten kararı
çıkarıldı…
***
Sahte hocaların, insanların
batıl inançlarını kullanmak suretiyle istismar ettiği vakalar aşırı yaygın
olmakla birlikte, şikâyet etme cesareti bulunanlar bunların ancak küçük bir
kısmıdır. Bu türden istismara ve şarlatanlığa maruz kalan kişilerin büyük bir
kısmı bazı özel sebeplerle meselenin üzerini kapatmakta ve bir bardak soğuk su
içmeyi yeğlemektedir. Hacı-hocalara başvurmaya iten sebepler, çoğunlukla olayın
adli makamlara yansımasını da önlemektedir. Kaldı ki birçok vakada kişi
dolandırıldığını bile anlamamaktadır. Çünkü ortada hacı-hocanın koyabileceği
somut bir delil yoktur ve ayrıca cinin çıkarıldığına dair kişiye telkin
edilmekte, bazen meselenin uzaması ve etrafa yayılmasından korkulmakta, bazen
de hocanın kendisinden korkulmaktadır. Kabul edelim ki bu hocalardan
bazılarının acayip orijinal yöntemleri var; sözel ve fiziksel taciz, uluhiyete
bürünme, şantaj da bunlara dahildir…
Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin,
hukukçulardan oluşan yönetim kurulu üyeleri ile birlikte bir basın toplantısı
yaparken kullanılan dolandırıcılık yöntemleri hakkında bilgi verdiğinde, bu
soruna parmak basmıştı. Sosyal medya başta olmak üzere görsel ve yazılı medyada
bile reklam ve tanıtımı yapılan yaygın dolandırıcılık yöntemlerini sıralarken cin
çıkarmanın ve jigololuğun altını çizerek, bu yöntemlerin yaygınlaştığını çünkü
insanların dolandırıldıklarını söylemekte utandıklarını anlatmıştı. Şahin, “Bazı
konularda tüketici dolandırıldığının farkına bile varmıyor. Bazılarında farkına
varıp şikayetçi oluyor. Ama bazı konularda dolandırıldığını bilse bile
şikayetçi olmuyor veya olamıyor ki, en sıkıntılısı ve mağdur sayısı belli
olmayan yöntem de maalesef budur.” demişti.
“Jigololuk, çok fazla kişinin dolandırıldığı ama
şikayetçi olamadığı bir dolandırıcılık yöntemi. ‘Ayda 5 bin TL kazanmak ve
dul bayanlarla birlikte olmak ister misin?’ reklamıyla başlayıp, kayıt
için hatırı sayılır bir para alınıp, bir daha da irtibat kurulamıyor. Kimse de
afişe olmamak için şikâyetçi olmuyor. Cin çıkarma da, maalesef şikayet
edilmeyen veya edilemeyen başka bir dolandırıcılık yöntemi. Din kullanılarak
dolandırıcılık yapılıyormuş gibi gözükse de, din konusunda yeterli bilgisi
olmayanların düştüğü bir tuzak. Burada hem maddi hem de cinsel istismar söz
konusu.”
Tabii ki bu kadar çok
sahtekarın ortaya çıkması toplumun genel yapısıyla ilgilidir ve bunu besleyen
koşullar mevcuttur.
İlk olarak akılcı,
sorgulayan ve mantıksal düzlemde düşünebilen bir eğitim sistemimiz hala yok
diyebiliriz. Bu sorun toplum yaşamının tüm alanlarını kapsamakta ve metafizik
ile ruhsal konular da bundan nasibini almaktadır. Bilimsel ve kanıta dayanan
meselelerde bile bilimdışı düşünebilen onca insan varken, mesela gözünün
gördüğünün aksine hala dünyanın düz olduğunu şiddetle savunan bir kitle varken,
gözle görünmeyen ve elle tutulmayan ruhsal – metafizik konularda insanların
kendinden bilgili ve yetenekli olarak gördükleri “hacı-hocalara” bir çırpıda
inanmaları ve güvenmeleri olağan kabul edilmelidir. Bu durumu daha da
zorlaştıran ve gelecek yıllarda çözüleceğine dair inancımı azaltan şey ise
insanların dogmatik inançlarıdır. Çünkü insanlar bu mevzuları bilmeyebilir, bu
normal karşılanır; ama öğrenme yolunu kapatmaları iyi değildir ve neticeleri
tıpkı yukarıda başlıklarını verdiğimiz haberler gibi ortadadır…
Metafizik dogma,
insana ne öğretildiyse ona koşulsuz şartsız biat etmesini sağlar. Eğer bir
çocuğa cinlerin var olduğunu ve insanların hemen tüm işlerini bozabileceklerini
ama gözle görülmediklerini ve sadece bazı hacı-hocaların onları görüp
uzaklaştırabileceğini söylerseniz ve ayrıca korkutursanız, cinlere ve diğer
metafizik varlıklara inancı dini ön kabul olarak dayatırsanız, bu kişinin ilk
ciddi psikolojik sorununda bu cinlerden şüphelenmesinin, bilimsel tanı ve
tedavi yöntemlerine sırt çevirmesinin ve neticede böyle rezil-rüsva olmasının
da yolunu açarsınız. Bugün bu cin olur, yarın başka bir şey olur, uzaylı olur,
reptilyan olur hatta “dış düşman” olur. Neticede akılcılık terk edilmiş ve
görünmeyen bir dünyaya ait olgulara şartsız inanılması sağlanmış, herhangi bir
olayda bireysel sorumluluk alma yolu terk edilmiş ve hep böyle “dış tesirlere”,
gizli düşmanlara bağlanır olmuştur. Böylece insan sağlıksız bir zihin ve ruh
haline sahip olarak doğru-düzgün düşünemez olmuş ve bir kısır döngüye
girmiştir. Bu zaafları kullanacak bir sürü sahtekar da avını beklemektedir.
Kesinlikle bilinmesi
gereken bir diğer husus da, insanların bir kısmının bu sözde cinleri hakikaten
bazen duyumsamakta olduklarıdır. Ki ben de buna defalarca şahit olmuş
birisiyim.
Kişinin, küçük yaşta
travmatik bir deneyim yaşadığını farz edelim. Örneğin bir tacize maruz kaldı ve
fakat bu tacizin yarattığı korku, suçluluk gibi olası olumsuz duygularla başa
çıkamayıp olayı hem kendinden hem de yakınlarından gizledi diyelim.
Bilinçdışında baskıladığı bu hatıra, ilk başlarda olmasa bile yaşının
ilerlemesiyle birlikte taşınamaz bir yük gibi hissedilecek ve söz konusu anı,
görsel bazı şekillere bürünerek kişiyi çoğunlukla rüyalarında huzursuz etmeye
başlayacaktır. Bazen bu bir karabasana dönüşecek, bazense şekli kayık insan
veya grotesk bazı varlıkların sureti ve sesi olarak kendisini uykularında takip
edecek, bazen nefesini kesecek, bazense tacizini yenileyecektir. Artık o kişi
bu travmayı daha fazla üstlenemez haldedir, bilinçdışında daha fazla örtbas
edemez durumdadır ve kendisine musallat edilen bu sözde “cinleri” de kendisinin
acilen bir yardıma ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Fakat çocukken cinlere
inandırıldığı için ruhsal sorunlarının olma olasılığı yerine cinler tarafından
tasalluta uğradığını düşünecek ve gittiği hacı-hoca da bunu onaylayacaktır
tabii. Neticede cinin çıkarılma seansı sırasında daha da fazla ürkütülecek ve
sorunu içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.
Bu alana yıllarımı
veren bir araştırmacı olarak böylesi çok fazla vakayı inceleme şansı bulduğumu
söyleyebilirim. Cinlerin kendisini rahatsız ettiğini söyleyen hiç kimsede
bugüne değin bir travma veya kompleksten, ender olarak da zihinsel sorunlardan
fazlasına rastlamadık. Travmanın açığa çıkması, sorunun teşhisi olarak
tedavinin de yarısıdır. Diğer yarısı ise alanın uzmanlarına, psikologlara,
psikiyatrlara bırakılmalıdır diye düşünüyorum.
Born End, İngiltere 09.10.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder