İNZİVA
Sevgili okurlar,
bu benim ilk köşe yazım olduğu için öncelikle biraz kendimden bahsetmeyi
isterim. Yaklaşık on beş senedir metafizik, parapsikoloji, ruhçuluk, içrek
öğretiler alanında araştırmalar ve deneysel-gözlemsel çalışmalar yürütmekteyim.
Bu alanda yayınlanmış makalelerim, kitaplarım, videolarım bulunmaktadır. Bunun
yanında, aynı alanda yerli ve yabancı eserleri ülkemize kazandırmak amacıyla
Mavi Kalem Yayınevi isminde kurduğum bir de yayınevimiz vardır.
Türkiye’ye 15
yaşında gelmiş ve Türkçe dilini burada öğrenmiş biri olarak farklı kültürlerin,
inançların, görüşlerin ve yaşam tarzlarının varlığını ve birey ile toplum
üzerindeki etkisini erken yaşta gözlemlemeye başlamıştım. İnsanın doğduğu coğrafya,
fikir ve inançları üzerinde belirleyici roldedir. Yeryüzünde bin bir gelenek ve
inanç türü ortaya çıkmış ama hepsinin de özünde insanın kendi ruhsal kökenini
araması yatar. Bizler sadece et ve kemikten ibaret insanlar değiliz. Fiziksel
ihtiyaçlarımızdan çok daha fazla yer tutan ruhsal ihtiyaçlarımız vardır. Bu
ruhsal ihtiyaçlarımızı karşılamak için doğal olarak ruhsal arayışa gireriz ve
ruhsal öğretilere meyleder, dini inanışları araştırırız. Ayrıca insan sayısı kadar
dini inanış vardır denebilir çünkü her insan kendi penceresinden bakar, verilen
bilgileri zihinsel süzgecinden geçirir ve kendi özel yorumunu yapar ve bu çok da
güzel bir şeydir.
İnsanın bu ruhsal
ihtiyacının çok yoğunlaştığı bazı dönüm noktaları söz konusudur. Bu bazen
kişinin yaşıyla ilgilidir, mesela insan orta yaşa geldiğinde, kariyerinde belli
bir yere ulaşıp aile hayatını da düzene oturttuğunda bir iç tepi olarak
maneviyata yönelebilir. Çünkü hayatın maddi, görünür ve fiziki tarafını
yeterince görmüş, deneyimlemiş ve az buçuk tanımıştır; bu artık ona
yetmemektedir ve hayatın görünmez – metafizik tarafını merak etmeye
başlamıştır. Bu, insanın doğal büyüme sürecidir. Fakat bazen de bu manevi
arayışa yol açan şey, hayatın olağan akışını sarsan ve yön değiştirten
beklenmedik bir olay, örneğin göç, ailede bir kayıp, depresyon, boşanma, iflas,
kaza veya hastalık gibi istenmedik olaylardır.
Bizler, bir
ruhumuzun olduğunu fark etmek için illa ki onun acı deneyimlerden geçmesini
beklemek ve ancak onun ıstırabı dolayısıyla metafiziğe ilgi duymak zorunda
değiliz. Kendimizi ruhsal bakımdan geliştirmek için yapabileceğimiz birçok şey
ve gidebileceğimiz bir çok yol var.
En basitinden
belli bir süre için işimizi gücümüzü ayarlayıp bir inzivaya çekilebiliriz. Fakat
söz konusu inziva, bolca reklamı yapılan ve gruplar halinde gidilen “inziva
kampları” gibi bir şey değildir. İnziva kamplarında insanlar yaşadıkları bir
sosyal ortamdan başka bir sosyal ortama geçerler ve üstelik tek başına
değillerdir. Ayak basmamış, balta girmemiş bir ormana bile gitseler grup
halinde oldukları sürece toplumsal etkileşim devam etmektedir, grup liderinin
veya organizatörün koyduğu bir programa uyulmaktadır ve dolayısıyla amacın
dışına sapılmaktadır. İnziva, Arapça kökenli bir kelime olup “bir köşeye
çekilme, yalnızlaşma” anlamına gelmektedir ama baktığımızda modern inzivalar
daha da çok sosyal olunacak, yeni dostluklar kurulacak faaliyetler olarak
pazarlanmaktadır.
Hemen tüm
kültürlerde ve geleneklerde yeri olan inziva geleneği çok kadim bir geçmişe
sahiptir. Daha atalarımız kabileler halinde yaşarken tasarlanmış olan erginleme
ayinlerinin önemli bir parçasıydı inziva. Çocukları yaşama hazırlamak, temel
becerileri öğretmek ve yetişkin birer bireye dönüştürmek anlamına gelen
erginleme törenlerinde adaylar ailelerinden ve kabilelerinden bazen bir yılı
aşan süreler için ayrılırlardı. Bu inziva – ki zaviye kelimesi de oradan
türemiştir – süreci içinde çocuklar yaşadıkları topluluğun dinsel inanışlarını
öğrenirler, köken mitleriyle tanışırlar, çeşitli cesaret sınavlarından
geçirilirler ve aydınlanmış, büyümüş olarak ailelerine geri dönerlerdi.
Ayrıca yetişkin insanların
kendi ruhuyla, yaratıcıyla ve maneviyatıyla buluşmak üzere tek başına
çıktıkları uzun uzun seyahatler de vardır ki bu tür insanları biz keşiş olarak
tanımlıyoruz.
Üçüncü bir inziva
türü ise çilekeşliği, çileciliği veya diğer bir ismiyle asketik yaşamı
kapsamaktadır. İçsel benliğine ve yaratıcısına ulaşmak için bu defa kişi belli
bir süre hayattan tamamen elini eteğini çekip gönüllü olarak birtakım bedensel,
zihinsel ve ruhsal ibadetlere, riyazet ve tapas uygulamalarına kendini adar ve
bu ıstırap sürecinin sonucunda aydınlanmayı umar.
Biz, modern
yaşama uyum sağlamaya çalışan insanlar, eski geleneklere ait bu uygulamaları
yapmakta zorlanırız ve daha pratik, çağımıza daha uygun yol ve yöntemler
ararız. Bizim ihtiyacımız olan şey, kalabalık bir ortamda bile olsak belli bir
süre için tanıdığımız insanlardan uzakta, yalnız başımıza vakit geçirmemizdir. Bunun
için mesela başka bir şehre, başka bir ülkeye gidebiliriz, telefon, televizyon
ve internete erişimimizi en aza indirgeyebiliriz. Bu esnada yakın çevremizden
uzaklaştığımız için üzerimizdeki yaptırımı azalır, bizi şekillendirme gücü de
azalır ve gerçekte kim olduğumuzu düşünme ve anlama sürecine girebiliriz. Bana
kalırsa her insan yılda en az bir defa birkaç günlüğüne bu ruhsal arınmayı
yapmalı, benliğini dış etkilerden, dış düşünce ve dayatmalardan temizlemeye
çalışmalıdır. Ben acaba ne kadar kendimim, kendimden ne kadar uzaklaşmışım ve
ne kadar başkaları olmuşum sorularını cevaplamaya çalışmalıdır. İnsanın, yanında seveceği birkaç kitap veya
mecmua beraberinde, doğada veya müzelerde, kütüphanelerde veya sanat
galerilerinde, ama mutlaka yabancı bir yerde ve sadece kendi sevdiği
etkinlikleri planlayarak kendine ayıracağı bu özel zamanın tadından geçilmez.
Ben de bu satırları yazarken zaten böyle bir inziva sürecinin içerisindeyim…
Renan Seçkin
Londra,
25.09.2019
Körfez Tv'de yayınlanan "Ruhun Çay Saati" isimli köşe yazısı
Körfez Tv'de yayınlanan "Ruhun Çay Saati" isimli köşe yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder