1 Mayıs 2021 Cumartesi

 “Dünyanın en günahkar ve kötü adamı” ünvanına layık görülen Alesteir Crowley’in hikayesi

 


Crowley, 1874’te zengin ve dindar bir ailede dünyaya gelir. Henüz 11 yaşındayken babasının vefat etmesiyle bunun hemen ardından Hristiyanlıktan uzaklaşır ve daha bu genç yaşındayken gittikçe maji ve büyüye merak salar.

İleride katılacağı Hermetik cemiyetten kalma kendi el yazılarında, gelişimin başında inzivanın ve arınmanın gerekliliği üzerinde yazdığı anlaşılır. Muhtemelen Abramelin’in Gizli Maji Kitabından edindiği bu “arınma” fikri üzerine kendine inziva için uygun bir yer aramaya başlar ve sonunda İskoçya’daki Loch Ness gölünün kıyısını seçer. Loch Ness gölünün, ileriki yıllarda tıpkı kendine “büyük canavar” diyen Alesteir Crowley gibi tarih öncesinden kalma bir canavarla meşhur olacak olması ilginç bir tesadüftür.

Crowley, bu inziva sırasında ve sonralarında, ruhsal bir değişim geçirdiğini düşünür zira kendi eski yaşamlarını hatırladığını iddia eder.  Bu yaşamlardan birinde hem bilim insanı hem de İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in danışmanı olan John Dee’nin medyumu Kelley’dir mesela. Okült camia, John Dee ve Kelley’yi, en çok indirdikleri melek dili - Enochyan alfabesi ile tanımaktadır. Crowley’in, reenkarnasyonu olduğunu iddia ettiği ikinci kişi de öylesine sıradan biri olamazdı tabii. O, doğduğu gün ölen Eliphas Levi’nin de ta kendisidir! Üçüncü bir hayatında ise antik bir Mısır rahibidir...

Crowley yine bu sıralarda demonlarla çalışmaya başlar ve kendi iddialarına bakılırsa demonlar geldiklerinde günün ortasında odası o kadar karanlık olur ki 24 saat ışıkla çalışmak zorunda kalır.

Crowley, Altın Şafak Cemiyetinin dış halkasına inisiye edilir ve Londra’daki ikinci nişana inisiye olmanın yollarını arar ancak reddedilir. Son bir hamle olarak Paris’teki MacGregor Mathers’e başvurur ve onu inisiye etmesini rica eder.  Cemiyetin Londra üyeleri hem Crowley’i hem de Mathers’i cemiyetten atarlar ve böylece lidersiz kalırlar, bu da onların sonunu getirir.

Altın Şafak Cemiyetinin dağılmasının sebeplerinden birinin Mathers ile Crowley arasındaki düşmanlık olduğu da söylenmektedir. Crowley, Mathers’e 49 demonunu yolladığını iddia etmişti. Demonları yolladı mı yoksa demonlardan kendisi mi zehirlendi bilinmez ama Cemiyetten öfke içinde ayrıldığında Crowley karısı ile birlikte Kahire’nin yolunu tutar. Burada kendisine “şu anda dünyayı yöneten güçlerin elçisi” dediği bir varlık görünür. Aivas adındaki bu varlık ona bir büyüsel felsefe öğretir, temel düsturu ise, “istediğini yapmakta serbestsin”dir. “Uyman gereken tek yasa, canın ne istiyorsa onu yapmaktır”. Bu öğretiyi üç gün içinde büyük sayılmayan 3 bölümlü “Yasalar Kitabı” adını verdiği bir kitaba geçirir. Bu olduğunda yıl 1904’tür, daha ileride  bu kitabı birkaç ekleme ile zenginleştirir, son eklemesi 1925 yılını gösterir.

Crowley’e göre her insanın kendi bir misyonu, hedefi ve gerçekleştirmek üzere geldiği bir istenci veya niyeti vardır ve onu öncelikle öğrenmeye ve sonra da yapmakta kesinlikle serbesttir. Ve bunu yaparken Tanrı’nın veya onun yardımcılarının yardımını aramasına gerek yoktur. Kendi gerçek istencini öğrenebilmesi için bilinçdışı tesirlerden kurtulmalı ve onları bilincin kontrolü altına almalıdır. Ve özellikle toplumun normları, örf ve adetleri ile dini gelenekler yüzünden bastırılan cinsel enerjinin serbest bırakılması üzerine durmalıdır.

Bu, onun seks, uyuşturucu vs alemlerinin haklı bir gerekçesi olur ve tam olarak aslında büyü olan kara maji yoluna sapar. Tanrı ile insanın rollerini birbirine katmasıyla, insanın tanrı olduğunu savunmasıyla satanizm yolunun da önderlerinden biri olarak görülmüştür.

Avrupa ve daha sonra da Amerika’daki seyahatlerinde içinde sadist seks unsurlarının olduğu değişik büyüsel ritüeller üzerinde çalışır. Etkileyici, karizmatik bir kişi olarak anılan Crowley, bir söylentiye göre daha iyi ısırsın diye dişlerini bile törpülemiştir.

Bu şartlarda kendine herhangi bir okült cemiyet içinde yer bulamayacağı aşikar olan Crowley, Gümüş Yıldız Cemiyetini kurar ve kendini onun “magus’u”, yani baş majisyeni olarak ilan eder.

Birinci Dünya Savaşı’nda Amerika’dayken kendi yarattığı bir ritüel ile “magus” unvanını kesinleştirir. Ne yazık ki bunun için İsa Mesih adını vererek vaftiz ettiği bir kurbağayı çarmıha germiştir.

Savaştan sonra Sicilya’ya taşınır, orada kendi grubunu kurar ve seks alemleriyle eroine kendini olabildiğince teslim eder, ayrıca “Bir Uyuşturucu Müptelasının Günlüğü” isminde bir kitap yayınlar. Kendi majik yoldan çocuk sahibi olma denemelerini anlattığı “Ay Çocuğu” isimli roman da mantalitesi ve ruh halini anlamak bakımından okunmaya değerdir. Ancak bardağı taşıran son damla, bir takipçisinin kendi önerileri uyarınca ölü bir kedinin kanını içerek zehirlenip ölmesi olur. Polis evine baskın yapar ve neticede Mussolini’nin emriyle İtalya’dan sınır dışı edilir.

Alesteir Crowley, hayatının sonuna doğru modern cadılığın babası sayılan Geralde Gardner ile tanışmıştır. Gardner de tıpkı Crowley gibi kendi bilinçaltının ürünü olan bir takım pagan kokulu ritüeller tasarlamaktan geri durmamıştır.

Crowley, 1947’de vefat eder ve naşı yakılır. Cenaze töreni sırasında kendi yazdığı “Pan’a Övgü” isimli bir seks şiiri okunur, yerel hükumet güçlerinin midesin bulandıran bu hareket yüzünden, ileride başka cenazelerde de böyle hazırlıksız yakalanmamak için düzenlemeler yapma gereği duyulmuştur.

01.05.2021