19 Nisan 2017 Çarşamba

Helena Petrovna Blavatsky, "Büyücüler ve Casuslar"


Masonik düşünür ve okültizm araştırmacısı Manly Palmer Hall (1901-1990), The Phoenix kitabında Madame Blavatsky için “Rus Sfenksi” ifadesini kullanır ve onu, “şaşırtıcı üçlü” (bewildering triad) olarak tanımladığı ve diğer üyeleri Saint-Gérmain Kontu ve Cagliostro olan gizemli bir ekibin üçüncü kişisi ilan eder.1
         Hall’un Blavatsky’yi nasıl bir onurla taçlandırdığını anlamak için, yazarın Tüm Çağların Gizli Öğretileri kitabına da bir bakmak gerekebilir. Hall, kitabın Gizemler ve Elçileri adlı bölümünde, kadim gizem okulları ve pagan mabetlerinin öğretilerini tarih boyunca saklayan ve aktaran, aralarında Pisagor, Giordino Bruno ve Francis Bacon’un da olduğunu iddia ettiği bazı “İnisiye-Öğretmenler”in adlarını sayar. Fakat aralarından üçüne özel bir yer verir: Hypatia, Saint-Gérmain Kontu ve Cagliostro.2
         İtalya’daki sansasyonel P2 Mason Locası’nın Büyük Üstadı Licio Gelli’nin bir dönem veliahtı ilan edilen ve Ordo Illuminatorum Universalis adlı locanın büyük üstatlarından Leo Lyon Zagami’nin, Confession of an Illuminati (Bir İlluminat’ın İtirafları) kitabında da bu “şaşırtıcı üçlü” yine yan yana geliyor.
         Zagami,  kitapta “the superior secret society” (yüksek gizli topluluk) dediği son derece gizli oluşumlardan bahsediyor ve bu tarz toplulukların en önemli özelliğinin, sahada, çok özel ve gizli görevler üzerinde çalışmak olduğunu belirtiyor. Bu tarz örgütlerin üyeleri eski tabirle nev-i şahsına münhasır, zor işlerin üstesinden gelebilecek sıradışı insanlardan seçiliyor ve onlara “nobel travelers” (soylu gezginler) deniyor. Bu kişiler gezgin tüccar vs. gibi kimliklerle sahaya sürülen “görevli/yetkili vaizler” (authorized spokespersons), misyonerlerdir. Doğrudan Görünmez Efendiler (Invisible Masters),  Bilinmeyen Üstünler (Unknown Superiors) ya da Gizli Şefler’den (Secret Chiefs) emir alırlar. Zagami tarihteki birkaç ünlü “soylu gezgin”ın adını sıralar: Eirenaeus Philaletes, Saint-Gérmain Kontu, Cagliostro, Filippo Buonarotti ve Helena Petrovna Blavatsky...3
         Rus Sfenksi ya da soylu gezgin gibi ifadelerin yanında, Batı ezoterizminin en etkin figürü, günümüz Yeni Çağ ruhsal öğretilerinin ana tanrıçası hatta ilk Hippi olarak da anılan Madame Blavatsky’nin okült karizması ve popülaritesi zaman içinde kaybolmak yerine giderek artıyor. Öyle ki Blavatsky, Dünya’nın ince bedenine takılı kalmış zamanüstü bir hayalet gibi, her an, her yerde karşımıza çıkıp o “Sirius mavisi”, ipnotik gözlerini üstümüze dikiyor; melekler ve şeytanlar, gerçekler ve yalanlarla dolu sırlı, saklı, gizli, gizemli ve zaman zaman da kirli ve tehlikeli bir dünyaya bizi cezbediyor.
         Şimdi şu her an, her yerde karşımıza çıkıyor savını biraz açalım…
         Değerli gazeteci Rahmi Turan, Hürriyet’te yayımlanan 20 Temmuz 2008 tarihli köşe yazısında şöyle diyordu:
         “Agarta aşağı, Agarta yukarı... Ergenekon davası ile birlikte günlük hayatımıza da, siyaset edebiyatımıza da ‘Agarta efsanesi’ girdi. Günlerdir bu hayal ürününü konuşup duruyoruz. ‘Shambala’, ‘Dünyanın Kalbi’, ‘Yüce Ülke’, ‘Bilgiler Ülkesi’ gibi çeşitli adlarla ifade edilen Agarta, söylenceye göre, binlerce yıl önce denize batarak yok olduğu ileri sürülen Mu ve Atlantis kıtalarından göç eden ‘bilim-rahipleri’ tarafından kurulmuş bir organizasyonmuş […] Gelelim işin gerçeğine; Agarta ‘Shambala’ adıyla 19’uncu yüzyılda Helena Blavatsky adında bir Rus kadın tarafından uyduruldu. Tabii ki gerçekte, yeraltında böyle şehirler yok! Efsaneyi yaratan Blavatsky, 1880’li yılların başında İstanbul’da at cambazlığı da yapmıştı.
         Agarta, eski Tibet ve Hindistan’da mistik ilimlerle uğraşanların kullandığı bir kavramdır.”4
         Yazı, Agarta ve Şambala mitlerine ilişkin yanlış bilgi ve mantık hataları içermekle birlikte5, yakın tarihimizin bir hukuk garabeti olan
Ergenekon Davası’nın Birinci İddianamesi’ndeki ciddiyetsizliklere ve fantezilere haklı bir tepki koyuyordu. Hatırlanacağı üzere İddianamede Ergenekon Örgütü Agarta ve Şambala mitleriyle ilişkilendirilmişti.
         Biraz daha geriye gidelim…
         Trajik bir suikastla hayatını kaybeden ABD başkanı John F. Kennedy’nin kardeşi senatör Robert Kennedy, 5 Haziran 1968 yılında Los Angeles’taki Ambassador Hotel’de Sirhan Sirhan adlı, 22 yaşındaki Filistin’li bir genç tarafından vurulmuştu. Sirhan, tutuklanıp hapse atıldıktan sonra, hücresinde okumak üzere Madame Blavatsky’nin The Secret Doctrine (Gizli Öğreti) ve Blavatsky’nin iki ardılı, teozofist Annie Besant ve Charles Leadbeater tarafından yazılmış Talks on the Path of Occultism: At the Feet of the Master (Okültizm Yolu Üstüne Konuşmalar: Usta’nın Huzurunda) kitaplarını sipariş etmişti.6 
         Sirhan’ın cinayetten önce (Mart 1968) Teozofi Derneği’nin, California Pasadena’daki şubesi Adyar Locası ve Mayıs ayında da ünlü Gülhaç Örgütü’nün Akhanaton Locası’ndaki toplantılara katıldığı biliniyor.7 (Teozofi Derneği, Blavatsky, Albay Olcott ve William Quan Judge tarafından 1875 yılında New York’ta kuruldu.)
         Sirhan’ın evinde yapılan araştırmalarda Blavatsky ve Leadbeater’a ait başka kitaplar da bulunmuş, katilin özellikle Blavatsky’nin Isis Unveiled (Peçesiz İsis) kitabına yoğun ilgi gösterdiği anlaşılmıştı. McCowen Raporu’na göre Sirhan Isis’in ilk 477 sayfasını satır satır çizerek okumuştu. Kitabın geriye kalan 225 sayfası ise temizdi.
         Ayrıca Sirhan’ın tuttuğu günlüklerde Blavatsky’nin Trans-Himalayalar’da yaşadığını iddia ettiği “Görünmez Üstatlar”ından Kut Humi’ye (Koot Hoomi) ve Illuminati örgütüne gönderme yaptığı birçok ifadeye de rastlanmıştı.
         Kimi araştırmacılara göre Sirhan, CIA’in meşhur MK-Ultra adlı zihin kontrol projesinin bir ürünüydü. Bu açıdan bakarsak onu “mistik emperyalizm” ve “bilimsel faşizm”in ağına düşmüş bir kader kurbanı olarak da görebiliriz. Büyük ihtimalle Sirhan’ın sözde “Teozofik bağlantıları” da planın bir parçasıydı ve asıl amaç, cinayeti kafayı mistisizmle bozmuş bir meczubun işlediği algısını yaratmak, asıl failleri kamuoyundan gizlemekti. Yeri gelmişken: Bugün artık K. Paul Johnson ve Joscelyn Godwin gibi araştırmacılar sayesinde Blavatsky’nin Koot Hoomi vs. gibi “Yükselmiş Üstatlar”ının (Ascended Masters) “Venüs kökenli” astral varlıklar değil, Blavatsky’nin mitolojize ettiği gerçek, tarihsel figürler olduğunu biliyoruz. Hatta Johnson’a göre bu “görünmez üstatlardan” birisi, siyaset ve diplomasi tarihi açısından bizi de yakından ilgilendiriyor: Cemalettin Afgani. Hani Abdülhamit’e “mehdilik” iddiasıyla Orta Asya Müslümanlarını ayaklandırabileceğini vaat eden adam.
         Peki kimdir bu Helena Petrovna Blavatsky?
         Asıl adı Helena Petrovna von Hahn olan HPB, 12 Ağustos 1831 tarihinde Ukrayna’nın, o dönem Rus toprağı olan Ekaterinoslav  (bugünkü Dnipropetrovsk) şehrinde dünyaya geldi. Babası, Alman kökenli aristokrat Albay Peter Alexeyevitch, annesi de, adı George Sand’la birlikte on dokuzuncu yüzyıl feminist hareketi içinde de anılan ve Zenaida R-va mahlasıyla romanlar kaleme alan Helena Andreevna Hahn idi.
         Helena Andreevna Hahn aynı zamanda İngiliz romancı, politikacı ve İngiliz Gülhaç Topluluğu’nun  “Büyük Patronu”  Edward Bulwer-Lytton’ın romanlarını ilk kez Rusça’ya çeviren kişidir. Lytton’ın özellikle Oyuk Dünya Teorisi ve gizli yeraltı uygarlığı temalı romanı The Coming Race (Geleceğin Irkı)8 Blavatsky’nin ileriki yıllarda geliştireceği Teozofik inanç sistemi ve Nazi ideolojisinin çıkış noktası olan Ariozofi üzerinde oldukça etkili olacaktır. Batı ezoterizmi araştırmacısı Nicholas Goodrick-Clarke bu konuya ilişkin: “Liljegren’in karşılaştırmalı metin incelemelerinde yadsınamaz ölçüde ortaya koyduğu gibi, erken dönem teozofisinin özellikle İngiliz okült kurgularından esinlenmesi ilginçtir”9 diyor. Ayrıca Lord Lytton, İngiliz emperyalizminin Orta Doğu politikalarına yön veren Oxford Hareketi’nin de kurucularındandı. Günümüzde bölgeye kan kusturan Selefilik ideolojisi/teo-politiği ile bu hareket arasında derin tarihsel bağlar vardır.
         Annesinin genç yaşta ölümünün ardından Blavatsky bir süre büyük dedesi “Privy Councillor” (Danışma Meclisi Üyesi) Andrei de Fadeev ve Prenses Helena Dolgorukii gibi akrabalarının yanında kaldı. Okültizm dünyasıyla da ilk kez, yine büyük dedelerinden simyacı, majisyen, Kabalist ve Gülhaç’cı Hürmason Prens Pavel Dolgorukii’nin yanında kaldığı yıllarda tanıştı. Joscelyn Godwin’e göre Prens Dolgorukii, Blavatsky’nin El Morya, Kut Humi ve Djwhal Khul gibi isimler verip mitolojize ettiği tarihsel kişiliklerden biridir. 10
         Matmazel Hahn, 1849 yılında Ermenistan’ın Erivan bölgesinde vali yardımcılığı yapan Nikifor Blavatsky ile evlendi. Bu mutsuz evlilik uzun sürmedi ve Blavatsky kocasını terk etti. Onun kimi yazarlarca “mania” olarak tanımlanan ve Türkiye, Suriye, Filistin, Lübnan, Hindistan, Mısır, Doğu Avrupa, İngiltere, ABD, Kanada
gibi ülkeleri kapsayan seyahat tutkusu ve süreci bu yıllarda başlar.  Blavatsky’nin bu uzun dünya turunun ilk durağı ise İstanbul’dur…
         HPB ne zaman Türkiye’de gündem olsa, matbuatımız onun İstanbul’da “at cambazlığı” yaptığı argümanını dillendirmeye bayılır. Fakat bu gözü kara, kabına sığamayan, psişik ve bir parça da tekinsiz aristokratın İstanbul macerası pek de at cambazlığıyla geçiştirilecek gibi değildir. Mesela HPB burada Macar kökenli opera sanatçısı Agardi Metrovitch’le tanışır. Metrovitch, İtalya kökenli, kilise karşıtı masonik örgüt Carbonari üyesidir. Carbonari’lerin bizim İttihatçılarla da iletişim halinde olduklarını biliyoruz.
         HPB’nin bu maceralı hayat hikâyesinde karşımıza çıkan ve üzerinde etkisi olduğunu bildiğimiz birincil figürlerden bazılarını sıralarsak onun ezoterik bilgilerinin, okült tezlerinin ya da casuslukla suçlanmasına kadar varan politik ilişkilerinin arkaplanını bir parça aydınlatabiliriz:11 Kadim bilgelik konusunda onu araştırmaya teşvik eden Rus okültist ve Hürmason Prens Alexander Golitsyn. Teozofi literatüründe Serapis Bey kod adıyla geçen Koptik büyücü Paolos Metamon. İtalyan ulusalcılığının “peygamberi” Giuseppe Mazzini. İran Azerisi, politik aktivist, dini reformcu, mason ve kimilerine göre “entrikacı” Cemalettin Afgani. Blavatsky’yi New York’ta ziyaret eden ve Teozofi literatüründe Üstat Hilarion olarak geçen Kıbrıslı büyücü/sihirbaz Ooton Liatto. Cemalettin Afgani’nin öğrencisi Mısırlı oyun yazarı, gazeteci James Sanua. Sanua Mısır devleti tarafından Paris’e sürülmüş ve ömrünün geri kalanını burada geçirmişti. Parisli  spiritüalist, HPB’nin Teozofi Derneği’nin ilk kurulduğu yıllardaki mali destekçilerinden Caithness Kontesi Marie. Kontes’in Paris’teki evi bir spiritizm (ruh çağırma) ve teozofi yuvasıydı. Binbir Gece Masalları ve Kama Sutra gibi yapıtları İngilizce’ye çeviren, seyyah, linguist, birçok okült topluluğa katılmış ve ileriki yıllarda da Teozofist olan Sir Richard Burton. İngiliz diplomat, Cemalettin Afgani’yi Kahire’deki mason localarıyla tanıştıran, 1870 ve 80’lerde Teozofi Derneği’nin kurucularıyla yakın iletişim halinde olan Raphael Borg. Amerikalı spiritüalist, konuşmacı ve Teozofi Derneği kurucularını Arya Samaj ve Sinhalese Budizmi liderleriyle tanıştıran James Peebles. Rus gazeteci, Blavatsky’nin Rusya’daki yayıncısı, Hindistan’da Cemalettin Afgani ile görüştüğü bilinen ve komploculukla itham edilen Mikail Katkov. Kaşmir Mihracesi, Vedanta âlimi, HPB’nin ve Teozofi Derneği’nin Hindistan’daki mali destekçisi, Teozofi literatüründe El Morya kod adlı Ranbir Singh. Yine Teozofi Derneği’yle bağlantılı Singh Sabha Hareketi’nin kurucularından Sirdar Thakar Singh Sandhanwalia ya da Üstat Koot Hoomi Lal Singh. Pencaplı Sih gazeteci, politikacı ve filantropist Sirdar Dayal Singh Majithia ya da Djwhal Khul (Cevval Kul). Sinhalese Budistleri’nin yüksek rahibi, Teozofi Derneğinin onursal başkanlarından Sumangala Inansa. Güney Hindistan’ın saygın Advaita Vedantist gurusu ve Teozofi Derneği kurucuları tarafından inisiye rahip olarak büyük saygı gören Mysore’li Swami Sankaracharya…
                  
                           
         
          Resim 1. Koot Hoomi                         Resim 2. El Morya

         Blavatsky, ABD’de bulunduğu 1873 yılında Albay Henry Steel Olcott ile tanışıp, yakın dost oluyor. Buna bir tür teozofik yol arkadaşlığı da denilebilir. HPB bu dönem Amerika’da bir “medyum”  olarak da ünleniyor. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi 1875 yılında New York’ta Olcott ve Judge ile birlikte Theosophical Society’yi (Teozofi Derneği) kuruyorlar. H. S. Olcott, bir dönem Abraham Lincoln suikastından kovuşturmaya uğramış bir hürmason.
         Blavatsky’nin Teozofi Derneği’nin ilk üyeleri arasında, fikrimce gözden kaçırılmaması gereken önemli bir figür daha var. Yine Olcott gibi asker kökenli ve 33. derece bir hürmason olan Albert Pike. Manly P. Hall, Pike için “Hürmasonluğun Platon”u ifadesini kullanır. (Laf aramızda, bazı masonik metinlerde Pike’a “Platon’un reenkarnasyonu” göndermesi de yapılıyor). Pike’ın The Morals and Dogma of the Ancient and Accepted Scottish Rit of Freemasonry adlı ünlü bir kitabı var. Bu çalışma İskoç Riti’nin düşünce ve inanç sistemini derleyen masonik bir ders kitabı olarak da tanımlanabilir. Kitap, zamanında 14. dereceye gelen adaylara veriliyordu. Bu uygulamaya 1974 yılında son veriliyor.
         Blavatsky ve Olcott 1886 yılında Hindistan’a gidiyor ve burada, Theosophical Society of Adyar’ı kuruyorlar. Hindistan serüvenleri pek de hoş neticelenmiyor: Haklarında sahtekârlık suçlamaları, davalar açılıyor ve en nihayetinde ikili buradan ayrılmak zorunda kalıyor.
         Blavatsky’nin profesyonel yazarlık hayatı 1877 yılında yayımlanan Peçesiz İsis kitabıyla başlıyor. Kitap ilk günden yok satıyor. 1879 yılında da Hindistan’da The Theosophist dergisi yayın hayatına giriyor. 1887 yılında Londra’da aylık Lucifer dergisi çıkmaya başlıyor. Blavatsky kardeşi Vera’ya yazdığı bir mektupta: Lucifer adında bir dergi çıkartmak üzereyiz” diyor: “korkuya kapılma, o Şeytan [Devil] değil, bütün antik dünyada kutsal kabul edilen, Katoliklerin tahrif ettiği Sabah Yıldızı’nın [Venüs] adı.”12 
         1888 yılında HPB’nin “magnum opus”u olan The Secret Doctrine: The Synthesis of Science, Religion, and Philosophy (Gizli Öğreti: Bilim, Din ve Felsefenin Sentezi) yayımlanıyor. Bu kitaba biraz odaklanmakta fayda var. Nicholas Goodrick-Clarke, G.Ö. hakkında şöyle der:
         “The Secret Doctrine kitabını üç temel ilke kapsamında özetlemek mümkündür. Birincisi her yerde hazır olan, ebedi, sınırsız ve değişmez bir Tanrı gerçeği vardır. Bu İlah’ın aracı, tanrısal düzeni ‘doğa kuralları’ adı altında evrensel maddeye uyarlayan, elektro-ruhsal bir güç olan Fohat’tır.”13 
         Bu “elektro-spiritüel güç Fohat”, Lytton’un Vril’i, Star Wars’un da “Force”udur (Güç). Devam edelim: 
         “İkincisi, tüm yaratıkları sonsuz bir doğuş ve yeniden doğuş döngüsüne tabi kılan dönemsellik kuralıdır. Bu döngüler hep başlangıç noktasından daha yüksek bir ruhsal düzeyde son bulur. Üçüncüsü, tek tek bütün ruhlarla ilah, mikrokozmos ile makrokozmos arasında temel bir birlik [aşağıdaki ve yukarıdaki birdir] bulunmasıdır.14
         Manly P. Hall, The Phoenix’te Peçesiz İsis ve Gizli Öğreti’nin, Madame Blavatsky’nin insanlığa birer hediyesi olduğunu söyler. Rivayete göre Blavatsky G.Ö.’yü Tibet’teki kadim bir tapınakta saklı, Senzar dilinde yazılmış Dzyan Kitabı’nı “durugörü” yöntemiyle okuyarak yazmıştı. Hall G.Ö.’nün “kitap içinde kitap” olduğunu ve inisiye olmayan (erginlenmemiş) vasat okuyuculara kitabın karışık görüneceğini iddia eder. Hakkındaki intihal suçlamalarına karşı da Blavatsky’yi şiirsel diyebileceğimiz bir üslupla savunur: Blavatsky eski kelimelere yeni açılımlar getirmiş, ölü inançlar bu kitapta ölümsüz birer Anka Kuşu gibi yeniden doğmuşlardır.15
         Blavatsky’nin Gizli Öğreti’deki kök-ırklar (root-races) teorilerinin siyaset, sanat ve günümüz Yeni Çağ felsefeleri üzerinde çeşitli düzeylerde etkisi olmuştur. Sanırım bunlardan en trajik olanı Teozofi artı völkisch (Alman ırkçılığı) sentezi olan Ariozofi’dir. Ariozofi Nazi okült ırkçılığının ardındaki hastalıklı temel inanç sistemidir. Blavatsky’ye göre beşinci kök-ırk Aryan’lardır. Aryanlar, tufandan kurtulan Atlantisliler’in torunlarıdır. Fohat gücüne ve yüksek bir teknolojiye sahiptirler. Bu Atlantisli üstün Aryan ırkı mitleri, Jörg Lanz von Liebenfels ve Guido von List gibi politik okültistlerin elinde şizofrenik birer ölüm manifestosuna dönüşecek, Nazi toplama kampları ve İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya’nın yerle bir edilmesine yol açacaklardı.
         Teozofi’nin resim, müzik ve edebiyat dünyasına olan etkilerine gelirsek... Bu konu da ayrı bir makale hatta kitap konusudur. Önemli bulduğum birkaç örneği vermekle yetineceğim.
         Soyut resmin kurucusu Wassily Kandinsky (1866-1944) mistisizm, okült sayılar ve paranormal fenomenler gibi konulara büyük ilgi duyardı. Kandinsky, Blavatsky, Annie Besant, Charles Leadbeater ve Teozofi Derneği’nden ayrılıp Antropozofi ekolünü kuran Rudolf Steiner’ın kitaplarını da okuyordu. Hatta ünlü eseri Sanatta Ruhsallık Üzerine’de Blavatsky’den övgü dolu sözlerle bahseder ve ondan alıntılar yapar. (Mesela Kandinsky HPB’nin “yirmi birinci yüzyılda dünya, günümüze göre cennet olacaktır” kehanetini(!) alıntılar). Sanatsal yaklaşımları ve Teozofik öğretiler arasında yakın bir kan bağı olan Kandinsky için soyut sanat, hiçliği değil, içsel/spiritüel gerçekliği tasvir ediyordu.
         Kandinsky gibi “avant-garde” (öncü) bir ressam ve Teozofi Derneği üyesi olan Piet Mondrian, Blavatsky hareketine çok da sıcak bakmayan meslektaşı Lodewijk Schelfhout’a: “Teozofi ilkelerinin doğru olduğuna inanıyorum” diye haykırıyor, Teozofi’nin manevi gelişime katkı sağlayacak “spiritüel bir bilim” olduğunu ifade ediyordu.
         Rus piyanist ve besteci Alexander Scriabin (1872-1915), Blavatsky rüzgârına 1900’lerin başında Paris’te kapılmıştı. HPB’nin La Clef de la Theosophie’sini (Teosofinin Anahtarı)  okuyan Scriabin, yakın bir dostuna yazdığı 5 Mayıs 1905 tarihli mektubunda, kitabı olağanüstü bulduğunu belirtir ve şöyle der: “Düşüncelerime ne kadar yakın olduğuna şaşıracaksın”.16
         Leyla Pamir Scriabin ve Blavatsky hakkında şunları yazar: “Nietzche’nin Prometheus yorumuyla olduğu kadar, Teosof Helena Blavatsky’nin Teosofi Denemeleri’nde açıkladığı düşüncelerle de birleşmekteydi Scriabin. Ateşi, alevi, etkin düşünceyi, yaşamı, enerjiyi ve savaşı da kuşatan bu Teosofik Prometheus düşüncesinde de etkinlik, günahın gücüyle özdeşti. Ve insanlık ancak Prometheus’un ateşiyle aydınlanmakta, yaratıcılığa kavuşmakta ve kurtuluşunu sağlayabilmekteydi.”17
         Çağdaş dünya edebiyatının en önemli yazarlarından James Joyce’un da Blavatsky’den beslendiğini duymak bazılarımızı şaşırtabilir. Joyce’un yakın arkadaşı ve James Joyce’s Ulysses gibi inceleme kitapları olan Stuart Gilbert, Ulysses ve Finnegan's Wake hakkında konuşmak üzere yazarı bir gün ziyaret eder. Her iki kitap da kabaca İrlandalılar’ın gündelik hayatı hakkındadır fakat her ikisinin de muğlak bir tarafı vardır. Gilbert Joyce’a bu kitapların anlamını sorar. Joyce da ona Blavatsky’nin Peçesiz İsis ya da HPB’nin sağ kolu teozofist A.P. Sinnet’nin Ezoterik Budizm ya da Mahatma Mektupları’nı okuyup okumadığını sorar. Bu sohbetin ardından Gilbert, Joyce’un Teozofi ve okültizm konularında geniş bir bilgi birikimine sahip olduğunu fark eder ve mesela Ulysses’in, ruhgöçü, karma, Hermetizm, Anoloji Yasası (aşağıdaki ve yukarıdaki birdir) vs. gibi ezoterik teoriler olmadan kesinlikle anlaşılamayacağına kanaat getirir.18
            Ülkemizde de geniş bir okur kitlesine sahip H.P Lovecraft’ın  fantastik-korku türündeki yapıtlarında da Blavatsky izlerine rastlamak mümkün. Örneğin yazarın Shadow Out of Time gibi öyküleri Blavatsky’nin kök-ırklar temalı Teozofik mitlerinden esinlenilmiştir. Bu satırların yazarının da bir dönem sıkı hayranı olduğu Robert E. Howard’ın efsanevi Conan karakteri de Blavatsky’ye çok şey borçludur. İlk kez Blavatsky’nin Gizli Öğreti kitabında ortaya atılan Lemurya, Atlantis, Hyperborea gibi efsanevi kıtalara ait “okült tarih tezleri” ve ayrıca Teozofi literatüründe sıklıkla işlenen kadim bilgelik, kayıp uygarlıklar, sihir, büyü, maji vs. gibi temalar Howard’ın hayal gücünü tetikleyen temalardı.
        Sonuç: Helena Petrovna Blavatsky, her şeyden önce Hint/Doğu düşünce ve inanç sistemlerini, birkaç uzman ve maceraperest mistik aristokratın oyun alanı olmaktan çıkarıp tüm Batı kültürüne tanıtmıştır. Günümüzde çağdaş spiritüel akımlar ve Yeni Çağ öğretilerinin karma, çakra sistemleri ya da Avatar’lar gibi genel kavram ve konseptlerinin büyük oranda HPB liderliğindeki Teozofi Hareketi etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür.
        Teozofi Hareketi’nin sadece mitoloji, parapsikoloji ya da Doğu felsefeleriyle ilgilenen apolitik bir topluluk olduğu zannedilmesin. Ünlü Hintli lider Mahatma Gandhi Kasım 1889 yılında, Londra’daki Blavatsky Locası’nda HPB ve Teozofi Derneği’nin Blavatsky’den sonraki ikinci başkanı olan Annie Besant ile tanışmıştı. Gandhi’nin  bir süre yaşadığı Johannesburg’taki (Güney Afrika) çalışma ofisinde üç kişinin resmi olduğu söylenir: İsa Mesih, Tolstoy ve Annie Besant. Hatta “Mahatma” (Yüce Ruh) sıfatını ona Besant uygun görmüştü. (Burada A.P. Sinnet’nin Mahatma Morya ve Koot Hoomi ile yaptığı yazışmaları derlediği The Mahatma Letters kitabını bir hatırlayalım.) Ayrıca Balkan Savaşları sırasında Rusya’yı destekleyen Blavatsky’nin 13 Ağustos 1877 tarihinde The World dergisinde Turkish Barbarities başlıklı bir yazısı olduğunu da yeri gelmişken ekleyelim.19
        Eski bir Teozofi Derneği üyesi olan fakat sonra Besant ile anlaşmazlığa düşüp Lucis Trust topluluğunu kuran Alice Bailey de bu noktada önem taşır. Lucis Trust ilk önce Lucifer Publishing Company (Lucifer Yayın Şirketi) adıyla kurulmuştu. Bailey’nin Lucis Trust’ının yan kuruluşu World Goodwill bugün Birleşmiş Milletler’in Millenium Development Goals (Binyıl Kalkınma Hedefleri) gibi projelerinde yer almaktadır.
        Blavatsky 8 Mayıs 1891 tarihinde, sadık takipçisi Annie Besant’ın Londra’daki evinde hayata veda etti. Teozofi Derneği bugün hala ABD, İngiltere, Avustralya ve Hindistan gibi ülkelerde faaliyetlerini sürdürmektedir.
        Teozofi Derneği’ne üye olmuş bazı ünlü bilim ve sanat insanlarını tanıyarak yolculuğumuzu sonlandıralım: Mucit Thomas A. Edison,
        Alice Harikalar Diyarında’nın yazarı Lewis Carroll, efsanevi Sherlock Holmes karakterinin yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle, besteci Gustav Mahler, şair Halil Cibran, düşünür Jiddu Krishnamurti (Krishnamurti’yi Annie Besant evlat edinmişti), yazar Jack London, James Joyce, D.H. Lawrence, sansasyonel Oğlak Dönencesi romanının yazarı Henry Miller, bilim-kurgu romanları olan Kurt Vonnegut, ressam Paul Gaugin, Elvis Presley ve Shirley MacLaine…
DİPNOTLAR:
1.Hall, Manly Palmer. (1995). The Phoenix (s.111). Los Angeles: The Philosophical Research Society, Inc.
2.Hall, Manly Palmer. (2014). Tüm Çağların Gizli Öğretileri (s.643-653). (Murat Sağlam, Çev.). İstanbul: Mitra Yayınları.
3. Zagami, Leo Lyon. (2016). Confession of an Illuminati, Volume 1. (s.49-50). San Fransisco: Consortium of Collective Consciousness Publishing.
4. Turan, R. (20 Temmuz 2008). Dünyanın sonu değil ama... Hürriyet. Erişim tarihi:16.03.2017.http://www.hurriyet.com.tr/dunyanin-sonu-degil-ama-9475452
5. Agarta kelimesi ilk kez  Louis Jacolliot’nun 1873 yılında yayımlanan Les Fils de Dieu (Tanrı’nın Oğlu) adlı romanında “Asgartha” şeklinde karşımıza çıkar. Jacolliot bu kelimeyi İskandinav mitolojisindeki dokuz âlemden biri olan Asgard’dan türetmişti. Romanda Asgartha, M.Ö 10.000’lerde antik Hindistan’ın Kuzey’den gelen Aryanlar tarafından işgal edilen bir güneş kentidir (solar capital). Fakat işgalciler, Asgartha’nın kutsal yöneticileri tarafından, kentin savaşçı kastına inisiye edilir. Kelime daha sonra Saint-Yves d’Alvaydre ve Ferdinand Ossendowski’nin kitaplarında Agartha ve Agarthi olarak da kullanılır. Şambala ya da Shambhala ise Tibet Budizmi’nin Kala-Chakra (Zaman Çarkı) metinlerinde yer alan mitolojik bir şehir, bazı metinlerde de bir ülkedir. Budist ekoller arasında Şambala’nın tarihsel bağlam ve metaforik anlamı hakkında rivayet muhtelif. Zahiri, batıni ve spiritüel düzeylerde çeşitli Şambala yorumlarına rastlıyoruz. Kabaca özetlemek gerekirse: Gerçek bir şehir olduğuna da inanılıyor, ruhsal aydınlanmaya ilişkin bir alegori olduğu da ifade ediliyor. Hatta Şambala’nın “kalp çakrası”nı simgelediği ve şehrin insan vücudundaki enerji merkezlerini tasvir ettiğini öne süren yorumlar da karşımıza çıkıyor. Tüm bunlarla birlikte Şambala miti, Blavatsky, Dorjiev, Ossendowski, Rudolf Steiner ve Haushofer gibi birçok Batılı mistik ve politik okültist tarafından tahrif edilmiş ya da ondan esinlenilerek bambaşka mitler türetilmiştir. Günümüzde özellikle spiritüel çevrelerde yaygın olarak dillendirilen Agarta ve Şambala mitleri, genellikle sonradan türetilen bu fantezilerden ibarettir.
6. Livingstone, David. (2015). Transhumanism: History of a Dangerous Idea (s.204). USA: Sabilillah Publications.
7. Ayton, Mel. (2007). The Forgotten Terrorist: Sirhan Sirhan and the Assassination of Robert F. Kennedy (s.223). Virginia: Potomac Books, Inc.
8. İlk kez 1871 yılında yayımlanan The Coming Race romanında isimsiz bir anlatıcı, bir madende işlenen cinayetin tetiklediği olaylar neticesinde kendini telepatik yeteneklere, gelişmiş bir teknolojiye ve Vril denen spiritüel bir güç kaynağına sahip varlıkların yaşadığı bir yeraltı uygarlığında bulur. Kendilerine Vril-ya ırkı diyen bu meleksi varlıklar, binlerce yıl önce gerçekleşen büyük bir tufandan sonra bu karmaşık mağara ve tünel sistemleriyle birbirine bağlanan yeraltı kentlerinde yaşamaya başlamıştır. Bir ustanın rehberliğinde geliştirilen ve kontrol edilebilen, bu telekinetik Vril gücü yapıcı ve yıkıcı amaçlar için kullanılabilmektedir.  Star Wars filmlerindeki “Güç” teması, Batılı okültistlerin türettiği Agarta-Şambala mitlerinin temel olay örgüsü ve Nazilerin Vril motoru, Vril füzesi ve Vril gücüne sahip üstün insan ırkı yaratma projeleri gibi söylencelerin çıkış noktası bu romanda aranabilir.
9. Clarke, Nicholas Goodrick. (2012). Nazizmin Gizli Kökenleri: Gizli Aryan Kültleri ve Nazi İdeolojisi Üzerindeki Etkileri. (s.35). (Ali Cevat Akkoyunlu, Çev.). İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınları.
10.  Johnson, K. Paul. (1993). The Masters Revealed: Madame Blavatsky and the Myth of the Great White Lodge (s. xi-1). Albany: State Universtiy of New York Press.
11. K. Paul Johnson’un verdiği liste ve açıklamaların bir kısmını küçük ekler yaparak aktarıyorum-yz.
12. “Letters of H.P. Blavatsky” [Elektronik Sürüm]. Blavatsky Etüt Merkezi 2004.  http://www.blavatskyarchives.com/blavle11.htm. Erişim tarihi: 21.03.2017.
13. Clarke, Nicholas Goodrick. (2012). Nazizmin Gizli Kökenleri: Gizli Aryan Kültleri ve Nazi İdeolojisi Üzerindeki Etkileri. (s.38). (Ali Cevat Akkoyunlu, Çev.). İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınları.
14. A.g.y.
15. Hall, Manly Palmer. (1995). The Phoenix (s.122-123). Los Angeles: The Philosophical Research Society, Inc.
16. Oderberg, I.M. “H.P. Blavatsky’s Cultural Impact”. Sunrise Dergisi. Şubat/Mart 1996. http://www.theosociety.org/pasadena/sunrise/45-95-6/th-imo.htm. Erişim tarihi: 17.03.2017.
17. Pamir, Leyla. (1989). Müzikte Geniş Soluklar. (s.295). İstanbul: Ada Yayınları
18. Oderberg, I.M. “H.P. Blavatsky’s Cultural Impact”. Sunrise Dergisi. Şubat/Mart 1996.  http://www.theosociety.org/pasadena/sunrise/45-95-6/th-imo.htm. Erişim tarihi: 17.03.2017.
19. Johnson, K. Paul. (1993). The Masters Revealed: Madame Blavatsky and the Myth of the Great White Lodge (s. 215). Albany: State Universtiy of New York Press.


 Kubilayhan Yalçın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder