2 Ocak 2014 Perşembe

Ne Kadar Özgürüz?



Ne Kadar Özgürüz?

Şunu iyi anlamak gerekir ki biz özgür değiliz. En basitinden şu “program” meselesi var. Ama program kuran tek bir “tür” mü var? Tür diyorum çünkü ona isim koyamıyorum. Ben ne UFO’cuyum ne de dindar. Bunları yapanlardan hiç birinin Kuran’daki Allah olmadığını da biliyorum. Belki de en uygun kelime, üstatlar olacak. İnsanlar onlara melek, şeytan, Galaktik uygarlık, uzaylı veya çeşit, çeşit başka isimler veriyor. Kuran’da “Biz” olarak geçiyorlar. Mitolojide çeşitli tanrı isimleriyle birlikte anılırlar. Şimdilik bilinen en eski tanımlamalar, Sümer Mitolojisindeki tanrı Enki ile Enlil. “Yukarıdaki” bizimle ilgilenen türleri Enki ve Enlil’in temsil ettiği güç odakları olarak iki ana gruba ayırabiliriz. Ben onlar kendini tanıtmadığı için, bir isim veremiyorum. Ama çok çeşitli türlere ayrıldıklarını da biliyorum. Ve bu türler bizim üstümüzde bir tür sahiplenme ve kullanma rekabeti içerisindeler. Her biri kendine hizmet edilmesi için elinden geleni yapıyor.

Bu şuna benziyor: Biz eşimizle karar vererek bir çocuk doğuruyoruz ama onun sahibi değiliz. Eğer kendi hâkimiyetimizde olduğunu düşündüğümüz çocuğa zarar verirsek devlet onu koruma altına alır. Neden? Çünkü ondan beklentileri vardır. Çocuk büyüyecek, vergi ödeyecek, askerlik yapacak v.s. İşte biz de dünyada kendi üzerimizde özgürce tasarruf hakkına sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Oysaki biz Sümer Mitolojisinde söylendiği gibi Lulu Amelu’yuz. Yani bir “hizmetkâr”.

Zamanın çok eski devirlerinde yaratılmışız, bizden önce başkalarının da yaratılmış olduğu gibi. Çünkü hizmet edecek birilerine ihtiyaç vardı. O devirlerde onlar aramızdaydı. Sonra, tek tanrılı dinlerin ortaya çıktığı sıralarda fiziksel varlıkları itibariyle çekilmeyi tercih ettiler. Bu tercihlerinin nedenlerini şimdilik bilemiyoruz. Sadece üzerinde felsefe yürütmekle yetiniyoruz. Yalnız aramızdan çekilmiş olmaları bizi alakasız bıraktıkları anlamına gelmiyor. Hala bizimle bir meseleleri var. “Yükselmişler” kendi farklı yöntemleriyle bizimle irtibatlarını sürdürmeye devam ediyorlar. En yaygın yöntem olarak da zihinlere belli bir frekans aralığında yayın yapıyorlar. Sorun şurada ki, üstümüzdeki patronlarda da bir güç savaşı var. Kırk bin de yayın var, hepsi de farklı yerden, farklı amaçlarla… Birileri bize “şuna inanın” şeklinde yayın yapıyor, celseler yazdırıyor, kutsal kitaplar indiriyor. Rüyalara kendini seçilmiş hissedecek melek isimleri, kutsal kişi görüntüleri sokuyor. Bu durumda biz kime hizmet ettiğimizi de çok anlamıyoruz. Hizmetin şekli ne peki? Amaç ne? Bizi inandırmayı neden o kadar şiddetle istiyor olabilirler? Tüm insanların yaptığı tek ortak hizmet, enerji/bilgi üretimidir. Bizler diğer yaptıklarımızın haricinde durmadan enerji üretiyoruz. Her birimiz küçük bir santral gibiyiz. Enerjinin pozitif veya negatif üretilmesi çok önemli değil. Her türlüsü değerlendirilir.

(Görüş Dışı kitabından)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder